Gayrimenkul Satış Kazançları İstisnası ve
Kooperatifler Açısından Bir Değerlendirme
Yazar: Doç.Dr.Murat BATI
I- GİRİŞ
01.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 01.01.2007 tarihi
itibariyle de yürürlüğe girmiştir. 4842 sayılı Kanunla[1] başlayan
reform hareketinin önemli bir ayağını oluşturan[2] 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun konusu, Kanun’un 1. maddesinin 2.
bendinde “Kurum kazancı, gelir vergisinin konusuna giren gelir
unsurlarından oluşur.” hükmüyle birlikte 1 Seri No.lu
Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nde[3] “Kurumlar
vergisinin konusu, Kanunun 1’inci maddesinde sayılan kurumlarca elde edilen
kurum kazancıdır.”şeklinde hüküm altına alınmıştır. Kurum kazancından
kasıt, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde sayılan gelirin
unsurları, gelir vergisi uygulamasında tek tek değerlendirilirken, 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu açısından ise tüm gelir unsurları tek bir kazanç olarak
düşünülmekte ve tamamına “kurum kazancı”[4] adı
verilmektedir.[5]
II- KURUMLAR VERGİSİ’NİN
MÜKELLEFLERİ
Bu verginin mükellefi 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde[6] sayılarak
aynı Kanun’un 2’nci maddesinde ise 1’inci madde de sayılan mükelleflerin
tanımları[7] ve
özellikleri belirtilmiştir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 37. maddesinde[8] tanımlanan
yatırım fonlarının tüzel kişiliği olmamasına karşın mal varlığı kurucunun mal
varlığından ayrıdır. Kurucu, fonu, yatırım fonu katılma belgesi sahiplerinin
haklarını koruyacak şekilde temsil eder, yönetir veya yönetimini denetler. Fon
varlığının korunması ve saklanmasından kurucu sorumludur.[9] Kurumlar
Vergisi Kanunu kapsamında bulunan mükellefler tarafından kendi envanterine
kayıtlı bir gayrimenkullün elden çıkarılması sonucu elde edecekleri gelirin
kurumlar vergisi kapsamında değerlendirileceği şüphesizdir. Bu nedenle elde
edilen gelirin tamamının kurum kazancı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Ancak söz konusu mükelleflerin özelliklerine göre vergilendirilmeleri de
farklılık arz etmektedir ki aşağıda bu konu üzerinde durulmuştur.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun “istisnalar” başlıklı 5. maddesinin (e) bendi[10] gayrimenkul
satış kazançlarına ilişkin önemli bir istisna getirmiştir. 5520 sayılı Kanun’un
5’inci maddesinde istisna kapsamında değerlendirilecek kıymetler, taşınmazlar,
iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları olarak
sayılmıştır. 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde, [11] istisna
uygulamasına konu olacak iktisadi kıymetler ayrıntılı olarak açıklanmış,
taşınmaz tanımı için Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine atıf yapılmış ve
iştirak hissesi tanımına dâhil olan kıymetler sayılmıştır. İstisnadan tam ve
dar bütün kurumlar vergisi mükellefleri yararlanacaktır.[12] Ancak,
menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ya da kiralamasıyla uğraşan kurumların bu
amaçla ellerinde bulundukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar
istisna kapsamı dışında bulunmaktadır.[13] Satışa
konu edilen kıymetlerin iki tam yıl süreyle işletme aktifinde bulunması hali
dahi, bu tür ticaret ve kiralama işiyle uğraşan mükelleflere istisnadan
yararlanma hakkı vermemektedir.[14] Ancak,
taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin, faaliyetlerinin yürütülmesine
tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna
uygulanabilecektir. Kurumların yönetimini etkileyecek şekilde birbiriyle
ilişkili kişi veya kurumlar yada aynı gruba dahil şirketler arasında yapılacak
taşınmaz ve iştirak hissesi satışlarından fiktif olarak elde edilecek
kazançlara istisna uygulanmasının mümkün olmadığı kanun gerekçesinde açıkça
ifade edilmiştir.[15]
Ayrıca istisna uygulanabilmesi için
taşınmazların satılması ve bu işlemden bir kazanç elde edilerek, satan kurumun
mali yapısında bir iyileşmenin olması gerekmektedir. Bu nedenle, söz konusu
aktif kalemlerin para karşılığı olmaksızın devir ve temliki, trampası gibi
işlemler istisna kapsamına girmemektedir.İstisna uygulamasında, her şeyden önce satış
bedelinin nakit olarak tahsil edilmesi gerekmektedir. Nakit olarak
tahsil edilmese de her an nakde dönüştürülmesi kolay altın, Devlet tahvili,
Hazine bonosu, Toplu Konut İdaresince çıkarılan veya İMKB’de[16] işlem gören hisse
senetleri, tahvil ve bonolar ile de tahsil edilebilmesi mümkündür. Ancak, bu
kıymetlerin en geç iki yıllık tahsil süresinin sonuna kadar nakde
dönüştürülmesi gerekir.[17]
Buna göre Kanun’un gerekçesinde; satışın
yapıldığı hesap dönemine ilişkin Kurumlar Vergisi Beyannamesinin verileceği
tarihe kadar, istisnaya konu satış kazancının özel bir fon hesabına alınması
gerekmektedir. Öte yandan söz konusu bu ifade ne KVK’da ne de Tebliğ’de hüküm
altına alınmıştır. Tebliğ ve kanun mevcut durumu; “satış kazancının
istisnadan yararlanan kısmının, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın
sonuna kadar fon hesabında tutulması gerekmektedir” şeklinde
hükmetmektedir. [18] Dolayısıyla
satış kazancının fon hesabına alınma tarihi ile ilgili çelişik bir durum vuku
bulmaktadır.
Öte taraftan Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
19 ve 20’nci maddeleri uyarınca; kurumun bilançosunda yer alan taşınmazlar “kayıtlı
değerleri” üzerinden ayni sermaye olarak mevcut ya da yeni kurulacak tam
mükellef sermaye şirketine, vergisiz olarak devredebilecektir.[19] Bu
işlem kısmi bölünme olarak isimlendirilmektedir. Kısmi bölünme, karşılığında
sermaye payı alınmak suretiyle şirket varlıklarından bir kısmının başka bir
şirkete ayni sermaye olarak konulmasını ifade eder. Bu bağlamda kısmi bölünme
aslında, öz itibariyle bir ayni sermaye koyma işlemidir.[20] Yasada
yer aldığı üzere, ayni sermaye koyma işleminde taşınmazın kayıtlı değerinin
dikkate alınması gerekmektedir. Ancak kıymetin gerçek değerinin farklı olması
durumunda devrin vergisiz olup olmayacağı konusunda tartışma bulunmaktadır.[21]
Buna göre 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi
Genel Tebliğinin[22] 19.3.1.
bölümünde, “….Değişim oranının bölünen ve devralan şirketlerin hisselerinin
gerçek değeri üzerinden belirlenebilmesi mümkündür.” Bölümü ile gerçek
değerin sadece değişim oranının hesaplanmasında dikkate alınacağı
hükmedilmiştir. Aynı Tebliğ’in müteakip bölümünde “……..devir ve bölünme
işlemi sonucunda devre konu şirketlerin gerçek değerleri üzerinden belirlenecek
bir değişim oranına göre devralan şirketin sermaye paylarının ortaklara
verilmesinde, ortakların servet değerlerinde meydana gelecek ve izah
edilemeyecek farkların transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı
veya değer artış kazancı açısından tenkit edilebileceği tabiidir.” Hükmü
konuyu daha da açık hale getirilmiştir. Bu durumda, sermaye şirketine ayni
sermaye koyma (kısmi bölünme) işlemi esas olarak vergisiz bir işlem olmakla
birlikte ortakların servet değerlerinde meydana gelecek ve nedeninin
açıklanamayacak bu farkların transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç
dağıtımı açısından değerlendirmek yerinde olacaktır.
Kanaatimizce sermaye olarak şirkete
konulan taşınmazın değerinin şirket ortaklarının payına düşen sermayeden fazla
olması sebebiyle bir bedel ödenmesi halinde, bu kısmın satış olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca inşaatı henüz tamamlanamayan, fiilen
kullanma imkânı da bulunmayan binaların satılması halinde; kurum aktifinde iki
tam yıl kayıtlı olması koşuluyla, istisna sadece binanın arsasının satış
kazancına tekabül eden kısmına uygulanacaktır. Ancak, arsa üzerinde inşa edilen
ve aktife kaydedilen binanın, kurum adına tapuya tescil edilerek satılması
halinde, satılan binanın iki yıllık aktifte bulundurulma süresinin başlangıç
tarihi olarak, inşaatın tamamlandığı ve bina olarak kullanılmaya başlandığı
tarih esas alınacaktır. [23]
Buna ilaveten Kurumların aktifine alınan
gayrimenkullerin yeni tesis edilecek başka bir sermaye şirketine ayni sermaye
olarak konulması durumunda işletmenin de aktifte kayıtlı bedelle ile devir
sırasında tespit edilen bedel arasındaki fark tutarı söz konusu istisna hükmüne
konu edilmemelidir. Çünkü 5520 sayılı Kanun’un 5/1-e maddesi uyarınca “satış
bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar
tahsil edilmesi şarttır.” Hükmünün dikkate alınarak ancak nakdi satışlarda
yararlandırılması gerekmektedir. hatta 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel
Tebliğinin 5.6.2.4.1 bölümünün 1. Paragrafında “..söz konusu aktif
kalemlerin para karşılığı olmaksızın devir ve temliki , trampası gibi
işlemlerin istisna kapsamına girmediği ” yönündeki ifade de mevcut
durumu destekler mahiyettedir.
Bir diğer özellikli husus ise finansal
kiralama yolu ile elde edilen gayrimenkullerin satış kazancı istisnadır. 4842
sayılı Kanunun[24] 25’inci
maddesi ile Vergi Usul Kanununa eklenen mükerrer 290’ıncı maddede, 01.07.2003
tarihinden itibaren geçerli olacak finansal kiralama sözleşmelerinin
muhasebeleştirilmesi ile ilgili yeni düzenleme yapılmıştır. Söz konusu
düzenlemeye göre finansal kiralamaya konu olan gayrimenkul kiracının aktifinde
duran varlık olarak kayda alınıp gayrimenkul üzerinden amortisman ayrılacak,
sadece kira ödemeleri içindeki faiz kısmı giderleştirilecektir. Mezkur hükme
göre finansal kiralama yoluyla elde edilen gayrimenkul aktife alınmakta ve
işletmede fiilen kullanılmaktadır. Fakat söz konusu gayrimenkulün maliki henüz
kiralayan şirket olması münasebetiyle tapu tescil işlemi gerçekleşmemektedir.
Tapu tescil işlemi ödemelerin bitimini müteakip dönemde yapılacağından mülkiyet
devri henüz gerçekleşmemiştir.
Kanaatimizce Kurumlar Vergisi Kanunu ve 1
Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.2.1 bölümünde getirilen
düzenlemelerle uyumlu olarak yukarıda izah edildiği şekilde finansal kiralama
yoluyla elde edilen gayrimenkullerin satışında istisna uygulanması gerekir.
5520 sayılı Kanun gerekçesinin 5/e maddesinde; “istisnanın amacı,
kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir şekilde
kullanılmasına olanak sağlanması ve kurumların mali bünyelerinin
güçlendirilmesi” olarak açıklanmıştır. Buna bağlı olarak, esas
faaliyeti menkul kıymet veya taşınmaz ticareti olan kurumların bu amaçla, diğer
bir ifadeyle ticari faaliyet çerçevesinde iktisap ettikleri ve ellerinde
tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı
dışında tutulmuştur. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan
mükellefler açısından da geçerlidir. Finansal kiralama yoluyla elde edilen
gayrimenkullerin satışı sonucu elde edilen fonun işletmelerin mali bünyelerini
güçlendirmek üzere işletmede tutulması halinde Kanun’un amacına uygun bir işlem
gerçekleşmiş olmaktadır. Kurumlar Vergisi Kanunu, Kanun Gerekçesi ve 1 Seri
No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.2.1 bölümünde getirilen
düzenlemelerle uyumlu olarak finansal kiralama yoluyla elde edilen
gayrimenkullerin satışında tapuya tescil tarihi değil finansal kiralama
sözleşmesinin imzalandığı ve gayrimenkulün aktife alındığı tarih esas alınarak
iki tam yıl hesabının yapılması ve buna göre istisna uygulanması gerekir.
Bir diğer husus ise 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun “istisnalar” başlıklı 5’inci maddesinin (e) bendinde yer
alan “…aktiflerinde yer alan taşınmazlar….” ifadesidir.
Taşınmazlar, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 704’üncü maddesinde arazi, tapu
kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti
kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak belirlenmiştir. İstisnanın daha
önceki uygulamalarında aranan taşınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 705’inci
maddesi uyarınca kurum adına tapuya tescil edilmiş olması koşulu bundan sonra
da aranacaktır. Taşınmaz tanımına, taşınmazın bütünleyici[25] parçası
niteliğinde olan unsurları girecek, taşınmazın eklentisi niteliğinde olan
unsurlar girmeyecektir.[26]
Bir diğer husus, Kurumlar Vergisi
Kanunu’nda yer alan taşınmaz satış kazancı istisnasının uygulandığı durumlarda,
istisna kapsamına alınmamış olan % 25’lik kısım için Vergi Usul Kanunu’nda yer
alan yenileme fonu uygulamasından yararlanıp yararlanılamayacağı konusunda
mevzuatta herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.
Üst hakkı ilk tesis işleminin istisna
uygulaması karşısındaki durumunun ortaya konulması açısından, ilk tesis
işleminin, öncelikle, hukuki nitelendirilmesinin yapılması ve bu işlemin bir
kira sözleşmesi mi, satış sözleşmesi mi, yoksa ayni hak tesisi mi olduğunun
ortaya konulması gerekmektedir. Bu işlemin mülkiyet devri sonucunu doğuran bir
işlem olduğu kabulü ve tesis edilen üst hakkının bağımsız ve sürekli olması
durumunda istisnadan yararlanılacağı sonucuna varılabilir. Aynı durumda,
işlemde bir satış sözleşmesi ve taşınmaz olarak tescil edilmiş bir üst hakkı
olması halinde dahi daha önce olmayan bir durumun ortaya çıkarılışının, daha
önce tesis edilmiş ve tescil edilmiş bir taşınmazın devri ile aynı
değerlendirilemeyeceği görüşü ile istisnadan yararlanılamayacağı sonucuna da
ulaşılabilir. Ancak, üst hakkı tesisi bir satış işlemi niteliği taşımamaktadır.
Üst hakkında Medeni Kanun’un 826’ncı maddesinde açıklandığı şekliyle, bir
taşınmazın altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek
yetkisinin üçüncü kişiye verilmesi söz konusudur.
Üst hakkı tesisinde arazi malikinin
mülkiyet hakkı devam eder. Arazinin maliki, arazisini satıp, devredebilir.
Arazi malikinin mükellefiyeti, resmi senetteki hükümlere uygun olarak, üst
hakkı sahibinin inşaat yapmasına ve yaptığı inşaatı muhafaza etmesine
katlanmaktır. Diğer bir anlatımla, arazi sahibi, arazisinin altında veya
üstünde bir yapı yapma veya mevcut bir yapıyı muhafaza etme yetkisini üçüncü
kişiye belirli süre ve şartlar dâhilinde devretmekte, arazisinin üçüncü kişi
tarafından kullanılmasına rıza göstermektedir. Dolayısıyla, üst hakkı
tesisiyle, arazinin mülkiyeti üçüncü kişiye geçmemekte, satış işleminde olduğu
gibi “mülkiyetin nakli” söz konusu olmamaktadır. Öte yandan, kiralama,
kiralayana ödeyeceği belli bir bedel karşılığında, belirli bir sürede, belirli
bir şeyin veya hakkın kullanılması yetkisini sağlayan ve taraflarca birbirine
karşı ileri sürülebilecek nitelikte olan Borçlar Kanunu’na ya da Gayrimenkul
Kiralamaları Hakkında Kanun hükümlerine göre tesis edilen şahsi bir haktır.
Bu itibarla, üst hakkı tesisi ile kiralama
işleminin kuruluşundan sona ermesine kadar tesisi, taraflara konusu üzerinde
tanıdığı haklar ve yüklediği borçlar, sona erme biçim ve şartları, üçüncü
kişilerle olan ilişki yönünden doğurduğu sonuçları, akde uygulanacak hükümleri,
niteliği ile birbirinden tamamen farklı olması nedeniyle üst hakkı tesisinin
bir kiralama olarak da değerlendirilmesi hukuken mümkün değildir. Diğer
taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun sistematiği içerisinde üst hakkı;
sınırlı ayni haklar kısmında, irtifak hakları ve taşınmaz yükü bölümünün intifa
hakkı ve diğer irtifak hakları ayrımı altında, mülkiyet hakkı ise bir başka
kısım altında ayrıca düzenlenmiştir. Kira ve satış akti ise esas olarak 818
sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu sistematik, Devlet İhale Kanunu ve
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu olmak üzere, özellikle Hazine
taşınmazlarına ilişkin çeşitli yasa altı düzenleyici işlemlerde; kira, satış ve
ayni hak tesisi işlemleri ayrı ayrı düzenlenmiştir. Her üç düzenleme de
birbirinden farklı hukuki sonuçlar doğuran işlemlerdir.[27] Bu
itibarla, bağımsız ve sürekli nitelikte olup tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına
kaydedilmiş olsa dahi üst hakkının ilk tesis işlemi ve bu işlemden doğacak
kazancın söz konusu istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü
hem ortada bir mülkiyet devri sonucu doğuran bir işlem yoktur ve hem de daha
önce mevcut bir taşınmazın (üst hakkı) devri söz konusu değildir.[28]
Diğer taraftan üst hakkı tapu kütüğünün
ayrı bir sayfasına kaydedilmez ise taşınmaz mülkiyetinin konusunu oluşturmaz ve
taşınmaz gibi tasarruf işlemlerine konu olamaz. Bu nedenle 1 Seri Numaralı
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde hükmolunan taşınmazlar arasında
sayılmayacağından istisna kapsamına da alınamaz. Bu açıdan, tapu kütüğünün ayrı
bir sayfasına kayıtlı olmayan üst hakkının devri işlemi, diğer şartların tamamı
mevcut olsa dahi, KVK m. 5/1-e uyarınca, taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile
kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satış kazancı istisnası
kapsamında değerlendirilemez.
Kanaatimizce tapu kütüğünün ayrı bir
sayfasına kaydedilen bağımsız ve sürekli üst hakkı taşınmaz gibi tasarruf
işlemlerine konu olur, yani taşınmaz gibi işlem görür ve 1 Seri Numaralı
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde istisnadan yararlanacak iktisadi
kıymetlerden taşınmazlar arasında sayılan “tapu siciline ayrı sayfaya
kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar” kapsamına dahil olur. Bu
açıdan, tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına kayıtlı üst hakkının devri işlemi,
diğer şartların da varlığı halinde, taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu
senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satış kazancı istisnası
kapsamında değerlendirilebilecektir.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun[29] 1.
maddesi kooperatifin tanımını[30] yapmıştır.
Diğer taraftan “Kooperatifler, gerçek ve tüzel kişi ortaklarının
belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait
ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet yolu ile sağlayıp en
elverişli şartlarla karşılamak amacıyla, eşit hakla ve birlikte çalışmak arzusu
ile kendi istekleriyle kurdukları değişir sermayeli, değişebilen ortaklı,
sorumluluğu belirli, tüzel kişiliğe sahip teşekküllerdir.” şeklinde
de tanımlama yapılabilmektedir.[31] 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde sayılan kurumlar vergisi
mükellefleri arasında kooperatifler de bulunmaktadır. Ancak kooperatifler yapı
ve amaçları itibariyle ne sermaye şirketlerine, ne de iktisadi kamu kuruluşları
ile dernek ve vakıflara ait veya bağlı iktisadi işletmelerle benzerlik
gösterirler. Ticaret şirketleri, bir organizasyon içinde kar elde ederek
ortaklarına dağıtmak amacıyla kurulurken, kooperatiflerin bu amaçla kurulması
kanunen yasaktır.[32]Kooperatiflerin
kuruluş amacı, ortaklarının ekonomik ihtiyaçlarını ve özellikle meslek ve
geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle
sağlayıp korumaktır. Kar elde edip ortaklara dağıtma, ortağın mal varlığında
bir artış sağlarken, ortağın ekonomik ihtiyaçlarını karşılıklı yardım,
dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak, kooperatif ortaklarının mal
varlığında artmayı değil, önceden elde edilmiş gelirlerin veya mal varlığının
en iyi şekilde harcanmasını veya değerlendirilmesini sağlayarak muhafaza
edilmesini, korunmasını amaçlar.[33]
5520 sayılı Kanun’un 2/2 fıkrasına göre,
kurumlar vergisine tabi olan kooperatif tabirine, 1163 sayılı Kooperatifler
Kanununa veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer
nitelikteki yabancı kooperatifler de dâhildir. Danıştay 4’üncü Dairenin verdiği
bir kararda[34] aynı
yöndedir. Okul kooperatifleri gibi dernek veya adi şirket niteliğinde olanlar
ise bu Kanun kapsamında kooperatif sayılmayacak ve kurumlar vergisi mükellefi
olmayacaklardır. Ancak, okul kooperatiflerinin 1163 sayılı Kanuna göre
kurulması veya derneğe bağlı iktisadi işletme özelliğinde olması durumlarında
kurumlar vergisi mükellefi olacaklardır.[35] Kooperatiflerin
şekil olarak kooperatif statüsü içinde olmakla beraber, fiilen yapacakları
faaliyetlerle ticaret şirketi hüviyetine bürünmeleri her zaman mümkündür.
Burada kişilerin, belirli ekonomik menfaatlerini sağlayıp korumak için
kooperatifçiliğe özendirme ihtiyacı, rekabetin korunması ilkesinden daha önemli
görülerek rekabet eşitliğinin bozulması pahasına kooperatiflere muafiyet
getirilmiştir.[36]
Kooperatiflerin kuruluşları amaçları ile örtüştüğü
sürece KVK muafiyetlerinden yararlanabilmeleri mümkündür. Ancak hukuken
kooperatif olan her kooperatif kayıtsız şartsız vergiden muaf değildir.[37] Kooperatifler Kurumlar Vergisi
kapsamında olmalarına rağmen bazı koşullar altında muafiyet tanınmıştır. 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Muafiyetler” başlıklı 4/1
fıkrasının (k) bendinde[38], bu muafiyetin koşulları hüküm altına
alınmıştır. Söz konusu hükümlerden yararlanırken bendte hükmolunan koşulların
yerine getirilmesi durumunda kooperatifler, muafiyet hükümlerinden istifade
ederken bu koşullardan herhangi birinin ihlali durumunda muafiyetten yararlanma
söz konusu olmayacaktır.[39]
Mezkurbend’e istinaden konu açısından önem taşıyan bir
husus da Kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanmak isteyen kooperatifler
sadece kendi ortaklarıyla iş görmek zorunda olma hususudur. Ortakları dışında
kişilerle iş yapan ve buna ilişkin ana sözleşmelerinde hüküm bulunmayan
kooperatiflerin muafiyeti kalkacaktır. Ortak dışı işlemler[40] sadece ortaklar haricindekilerle
yapılan işlemleri değil, kooperatif ana sözleşmesinde ortaklarla yapılacağı
belirtilen işler haricindeki işleri de kapsamaktadır. Buna göre sulama
kooperatifi olarak kurulan bir kooperatifin market işletmesi nedeniyle adına
1.1.2006 tarihinden itibaren tesis edilen
kurumlar vergisi mükellefiyetinin kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun
reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Edirne Vergi
Mahkemesi kararını Danıştay onamıştır. [41]
Diğer taraftan yapı kooperatiflerinin, kendilerine ait
arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisseden daha fazla işyeri veya konut
elde etmeleri ortak dışı işlem sayılacaktır. Ancak, bu kooperatiflerin, her bir
hisse için bir işyeri veya konut elde etmesi halinde, bu işlem ortak dışı işlem
olarak kabul edilmeyecektir. Bir konut yapı
kooperatifinin kendi arsası üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca
konut yaptırması, ancak yapı ruhsatı ile arsa tapusunun kooperatif adına
olmaması nedeniyle adına tesis edilen kurumlar vergisi mükellefiyetine karşı
açılan davada; kararının temyizi üzerine Danıştay[42] kararı önce bozmuştur. Ancak daha
sonra karar düzeltme isteminin kabulüyle bu kararın kaldırılmasına karar
verilerek mahkeme kararı onanmıştır.[43] Diğer taraftan arsası
üzerine kat karşılığı inşaat yapılması halinde de ortak dışı işlem var
sayılacaktır. Konuyla ilgili Danıştay 3’üncü Dairesi bir kararı[44] onamıştır. Bu kararla Danıştay, 5520
sayılı Kanun döneminde, başkasının arsası üzerine kat karşılığı inşaat
yapılması durumunda ortak dışı işlemin var olduğuna karar vermiştir.
Kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanmaya devam
etmek için daha oncebelirttildiği üzere 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Muafiyetler”başlıklı
4/1. fıkrasının (k) bendinde hükmolunan tüm şartların birlikte gerçekleşmesi
gerekmektedir. Birinin ihlali muafiyet koşullarını kaldırır ve muafiyet kapsamı
dışında değerlendirmesine neden olur. Konuyla illgili bazı yargı
kararları; Aydın Vergi Mahkemesinin kararı
Danıştayca onanmış, [45] Danıştay 3’üncü Dairesi’nin
02.11.2009 gün ve E:2008/1239, K:2009/3334
sayılı kararı da[46] Danıştayca onanmıştır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Muafiyetler”
başlıklı 4/1 fıkrasının (k) bendinde, “……Yapı kooperatiflerinin
kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri
veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz” kısmında
ki “hisse” kavramına değinmekte fayda vardır.
Kanımızca “hisse” kavramının
neyi ifade ettiği yeterince açık değildir. “Hisse”den kast edilen
kooperatif üyelerinin arsa paylarına tekabül eden hisse paylarını mı, ortaklık
paylarına isabet eden hisse paylarını
mı, yoksa her iki duruma ait hisse paylarını mı yoksa başka bir hisse payını
mı ifade edeceği tereddüde mahal vermektedir. Bu durum farklı bazı
soruları da beraberinde getirmektedir. Kooperatiflerde bir üyenin birden fazla
hisseye sahip olabilmesi noktasında; birden fazla hisseye sahip olan ve bu
hisselerle temsil edilen işyerleri
bakımından eğer bir üye 5 adet hisseye tekabül eden 5 adet işyeri
sahibi olmuşsa, yukarıda da bahis
konusu yapıldığı üzere kooperatiflerin kuruluş mantığı ve amacı gereği
üyelerin menfaati ve rekabet eşitliğinin korunması noktasında kanundaki
parantez içi hüküm ihlal edilmiş olacaktır. Parantez içi hükümde “her
bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmeleri” ifadesi tam olarak
açık değildir.
Bir üye sadece bir hisseye tekabül eden bir adet
işyerine mi sahip olacak ya da yukarıda da belirtildiği üzere birden fazla
sahip olduğu hisse adedi kadar ve yine her bir hisseye tekabül eder tarzda birden fazla işyeri veya konut mu elde
edebileceği, her bir hisse metrekare bazında bir değere sabitlenmiş olarak mı algılanmalı hususları
yeterince açık değildir. Diğer bir deyişle, hisse değerinden bağımsız olarak isteyen kooperatif üyesi hisse
adedine göre mi işyerine sahip olabilecektir yoksa hisse değerine göre
mi işyerine sahip olabilecektir? Bazı
kooperatif üyelerinin kooperatif ödenti tutarlarını ekonomik gücü gereği yüksek
ödemesi dolayısıyla söz konusu üyelerin daha yüksek metrekare ve sayıca diğer üyelerden daha fazla işyeri
alması kanunda öngörülmemiştir.[47]
Kanımızca, kanun koyucu
tarafından yeterince açıklığa kavuşturulamayan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun “Muafiyet ve İstisnalar” başlıklı ikinci
bölümünün “Muafiyetler” alt başlıklı 4. maddesinin kooperatiflerle
ilgili (k) bendi hükmünde ifadesini bulan “hisse” kavramının
daha açık şekilde tanımlanması gerek idari gerekse yargısal arenada
ihtilafların çözümü açısından önem arz etmektedir.
V- SONUÇ
Yapı kooperatiflerinin, kendilerine ait arsalarını kat
karşılığı vererek her bir hisseden daha fazla işyeri veya konut elde etmeleri
ortak dışı işlem sayılacağı, bu kooperatiflerin, her bir hisse için bir işyeri
veya konut elde etmesi halinde, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul
edilmeyeceği, başkasının arsası üzerine kat karşılığı inşaat yapılması
durumunda ortak dışı işlemin var olduğu gibi tespitlerde bulunulmuştur. 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun“Muafiyetler” başlıklı 4/1
fıkrasının (k) bendinde, “……Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait
arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde
etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz” kısmında ki “hisse” kavramının
neyi ifade ettiği yeterince açık olmadığı tespit edilmiştir. Kanun koyucu
tarafından yeterince açıklığa kavuşturulamayan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun “Muafiyet ve İstisnalar” başlıklı ikinci
bölümünün “Muafiyetler” alt başlıklı 4. maddesinin kooperatiflerle
ilgili (k) bendi hükmünde ifadesini bulan “hisse” kavramının
daha açık şekilde tanımlanması gerek idari gerekse yargısal arenada
ihtilafların çözümü açısından önem arz etmektedir.
[1] Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 24.04.2003
tarih ve 25088 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[2] Cem TEKİN & Emre KARTALOĞLU, 5520 Sayılı Yeni Kurumlar
Vergisi Kanunu, Ankara SMMM Odası Yayınları, Ankara, 2006, s.9.
[4] Gelir vergisi varken ayrıca Kurumlar Vergisine ihtiyaç var mı? Bu
çifte vergilendirme sayılabilir mi? (Çifte vergilendirme, birden fazla
devlete ait vergilendirme yetkisinin çakışmasından veya aynı yetkinin birkaç
kez kullanılmasından dolayı, aynı vergi yükümlüsü ve/veya aynı vergi konusundan
aynı vergilendirme dönemi içerisinde aynı nitelikte birden fazla vergi
alınmasıdır. Billur Yaltı SOYDAN; Uluslararası Vergi Anlaşmaları, Beta
Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1995; s.3.) Gelir vergisinin mükellefi
gerçek kişiler iken Kurumlar Vergisinin ise kanunun 1.’inci maddesinde sayılan
kişilerdir. Kurumların gerçek kişilere nazaran ayrı bir avantaj sağlamaları
nedeniyle ayrı bir kurumlar vergisine ihtiyaç vardır. Ancak ABD’de ayrı bir
kurumlar vergisi yoktur. Almanya’da ayrı bir kurumlar vergisi varken Fransa’da
ise Kurumlar Vergisi var olmasına karşın sadece sermaye şirketlerini kapsar.
(Nihal SABAN; Vergi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 5.
Bası, İstanbul, 2009, S. 409-410.)
[6] 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesi “Aşağıda
sayılan kurumların kazançları, kurumlar vergisine tâbidir: a) Sermaye şirketleri,
b) Kooperatifler, c) İktisadî kamu kuruluşları, ç) Dernek veya vakıflara ait
iktisadî işletmeler, d) İş ortaklıkları.”
[7]Sermaye şirketleri; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine
göre kurulmuş olan anonim, limitet, sermayesi paylara bölünmüş komandit
şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar, yatırım fonları ve yatırım
ortaklıklarıdır. Kooperatiften kasıt 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na ya da
özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı
kooperatifleri tanımlarken, iktisadî kamu kuruluşları ise Devlete, il özel
idarelerine, belediyelere, diğer kamu idarelerine ve kuruluşlarına ait veya
bağlı olup, faaliyetleri devamlı bulunan ve sermaye şirketi kooperatif
sayılmayan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler iktisadî kamu kuruluşudur. Dernek
ve vakıflar, Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca mükellef sayılmamakta ancak
bunlara bağlı iktisadi işletmeler söz konusu Kanun’un 2’nci maddesinde Kurumlar
Vergisi mükellefi olarak sayılmıştır. Son olarak tüzel kişilikleri olmayan ve
bahsi geçen kurum ve kuruluşların kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya
da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve
kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklar iş ortaklıklarıdır. (Şükrü
KIZILOT&Metin TAŞ; Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, Yaklaşım
Yayıncılık, Ankara, 2011, s.271-272.& Ahmet EROL; Türk
Vergi Sistemi ve Vergi Hukuku, Yaklaşım Yayıncılık, 3 Baskı, Ankara, 2012,
S. 275-278.)
[8] Sermaye Piyasası Kanunu’nun 37’nci maddesinde “Bu Kanun hükümleri
uyarınca halktan katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla belge
sahipleri hesabına, riskin dağıtılması ilkesi ve inançlı mülkiyet esaslarına
göre sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler
portföyü işletmek amacıyla kurulan mal varlığı”şeklinde tanımlanmıştır.
[9] Onur TEMİZYÜREK; 01.01.2006 Sonrası Menkul Kıymetler Yatırım
Fonu Katılma Belgelerinden Elde Edilen Kazançların Vergilendirilmesi, Vergi
Dünyası, Sayı 319, Mart 2008, s.110.
[10] 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “istisnalar” başlıklı
5’in maddesinin (e) bendi; “Kurumların, en az iki tam yıl süreyle
aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip
oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından
doğan kazançların % 75'lik kısmı. Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde
uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı
yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur.
Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının
sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış
bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler
ziyaa uğramış sayılır. Taşınmazların; kaynak kuruluşlarca, kira
sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı
ile 21/11/2012tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve
Finansman Şirketleri Kanunu kapsamında geri kiralama amacıyla ve sözleşme
sonunda geri alınması şartıyla, finansal kiralama şirketlerine satışı ve varlık
kiralama ile finansal kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma
satışından doğan kazançlar için bu oran %100 olarak uygulanır ve bu taşınmazlar
için en az iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz. Ancak söz konusu
taşınmazların; kaynak kuruluş, kiracı veya sözleşmeden kaynaklanan
yükümlülüklerin yerine getirilememesi hâli hariç olmak üzere, varlık kiralama
veya finansal kiralama şirketi tarafından üçüncü kişi ve kurumlara satılması
durumunda, bu taşınmazların kaynak kuruluşta veya kiracıdaki varlık kiralama
veya finansal kiralama şirketine devirden önceki kayıtlı değeri ile anılan
kurumlarda ayrılan toplam amortisman tutarı dikkate alınarak satışı
gerçekleştiren kurum nezdinde vergilendirme yapılır.) İstisna edilen kazançtan
beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba
nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze
aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin
tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu
hüküm uygulanır. Bedelsiz olarak veya rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle
itibarî değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak,
sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihi esas alınır.
Devir veya bölünme suretiyle devralınan
taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan
haklarının satışında iki yıllık sürenin hesabında, devir olunan veya bölünen
kurumda geçen süreler de dikkate alınır. Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti
ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları
değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.”
[12] Ahmet KORKMAZ; 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda Yurt
İçi/Yurt Dışı İştirak Kazançları İstisnası ve Muhasebeleştirilmesi,
Yaklaşım, Sayı 242, Şubat 2013, s.642.
[13] Abdullah TOLU; Tür Değiştirerek Sermaye Şirketine Dönüşen
Kollektif Şirketlerin Aktifine Kayıtlı Taşınmazların Satışında KV ve KDV
İstisnaları Bakımından 2 Yıllık Sürenin Başlangıç Tarihi, Yaklaşım, Sayı
245, Mayıs 2013, s.116.
[14] Mehmet Emin AKYOL; Gelir ve Kurumlar Vergisinde 2013 Yılından
İtibaren Uygulanacak Yeni Hükümler, Yaklaşım, Sayı 241,
Ocak 2013, s.65.
[15] Ramazan YAKIŞIKLI; Gayrimenkullerin Sermaye Şirketlerine Ayni
Sermaye Olarak Devredilmesi, Vergi Dünyası, Sayı 360, Ağustos 2011,
s.36.
[16] 30 Aralık 2012 tarihinde 6362 sayılı Sermaye
Piyasası Kanunu Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un 138.
maddesi uyarınca Borsa İstanbul A.Ş. (BİST) borsacılık faaliyetleri yapmak
üzere İMKB’nın yerine Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte kurulmuştur.
[17] Şevket UYAR; Taşınmaz Satış Kazancı İstisnasından Yararlanan
Mükellefler, Kalan % 25’lik Kısmı Yenileme Fonu Olarak Dikkate Alabilirler
Mi?, Vergi Dünyası, Sayı 377, Ocak 2013, s.94.
[18] Serkan ACİNÖROĞLU; 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda
Hükmedilen İstisnaların Temel Hedefleri, Yaklaşım, Sayı 242,
Şubat 2013, s.685.
[20] Çağatay YÜCE; Taşınmaz ve İştirak Hissesi Satış Kazancı
İstisnasında Amaca Aykırı Eylemler, Yaklaşım, Sayı 245, Mayıs
2013,
s.67.
[23] Şükrü KIZILOT&EkremSARISU&SezginÖZCAN&Zuhal KIZILOT; Gayrimenkul
Rehberi, Yaklaşım Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara, 2013, s.159.
[25] Bütünleyici parça, Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesinde, “Bir
şeye malik olan kimse, o şeyin
bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre
asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça
veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlanmıştır. Eklentiler ise,
Türk Medeni Kanunu’nun 686. maddesinde yer alan “Bir şeye ilişkin
tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şey
malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi,
korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve
kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı
kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu
niteliğini kaybetmez.” tanımına göre belirlenecektir. (Şükrü
KIZILOT&EkremSARISU&SezginÖZCAN&Zuhal KIZILOT; Gayrimenkul
Rehberi, Yaklaşım Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara, 2013, s.158.)
[27] Danıştay 4’üncü Dairesi’nin 04.03.2009 tarih ve E:2008/6841,
K:2009/1105 sayılı kararı. (www.danistay.gov.tr) (Çevrimiçi) (13.07.2013)
[28] Ömer BAŞAR; Üst Hakkı İlk Tesis ve Devir İşlemleri
Gayrimenkul Satış Kazancı İstisnasından Yararlanabilir Mi?, Vergi
Sorunları, Sayı 283, Nisan 2012, s.55-57.
[30] Mezkur madde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının
belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait
ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp
korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişileri ile özel idareler, belediyeler,
köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir
sermayeli teşekküllere kooperatif denir.” şeklinde hükmolmuştur.
[32] Ali UYSAL&Nurettin EROĞLU; Açıklamalı ve Örnekli Kurumlar
Vergisi Kanunu, Sözkesen Matbaacılık, Ankara 2008, s. 126.
[33] İsa AYDEMİR; Danıştay İçtihatları Işığında Kurumlar Vergisi
Kanunu’nda Kooperatiflere Tanınan Vergi Muafiyeti, Vergi Dünyası, Sayı
380, Nisan 2013, 168.
[34] D.4.D.’nin 17.01.2011 gün ve E:2008/3131, K:2011/87 sayılı
kararı “…
Kanun’da kooperatif türleri ve faaliyet konuları sayma yoluyla belirtilmemiş,
ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya
geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım,
dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla Kanun’da belirtilen
koşul ve nitelikleri sağlayarak çeşitli faaliyet konularında kurulabileceği
öngörülmüştür…”((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi) (29.05.2015)
[35]Mehmet Akif ÖZMEN; Gelir Vergi Usul Katma Değer Vergisi
Mevzuatlarıyla Zenginleştirilmiş 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Rehberi ve
Revizyon, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2007, s. 83.
[37] Doğan ŞENYÜZ; Açıklama ve Yorumlu 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2007, s.157.
[38] Mezkurbend; “Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak
üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim
kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin
ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı
kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir
hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.)
ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt
ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve
denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen
gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre
bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi
ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa
tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri.
Yabancı ülkeler veya uluslararası finans kuruluşları ile yapılan malî ve teknik
işbirliği anlaşmaları çerçevesinde yalnızca kredi teminatı sağlamak üzere
kurulmuş olup bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları teminat sorumluluk
fonlarına ekleyen ve sahip oldukları fonları ortaklarına dağıtmaksızın, kredi
sağlayan banka ve kuruluşlara yatıran kurumlar” şeklindedir.
[39] Muhittin BEKLER; 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 4'üncü
Maddesinin Kooperatiflerle İlgili (k)
Bendi Hükmünün Uygulamada Ortaya Çıkarttığı Sorunlar, Vergi
Dünyası, Sayı 343, Mart 2010, s.89.
[40] Ortak içi işlem, kooperatifçilikte amacın gerçekleştirilebilmesi için ortaklarla yapılabilen
işlemlerdir. Örneğin, üyelerden toplanan aidatlarla veya kurum
adına alınan kredi ile konut yapımı için arsa ya da arazi satın alınması ve yine ortakların
dayanışması ile bu arsa üzerinde konut yaptırılması ortak içi işlemdir. Amaç
faaliyetlere, yani kooperatif ana sözleşmesinde yazılı uğraşı konusuna dahil
olmakla birlikte, ortaklarla ilgisi olmayan işlemler, ortak dışı işlem ve
faaliyetlerdir. Ortak dışı işlemler
gerçek anlamda kooperatifçilik anlayışının sınırlarını
genişletmesine karşın, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu bu işlemleri dışlamış
değildir. Aynı Kanunun 38'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında "ortak dışı
işlem" kavramı geçmektedir. Bununla ilgili bazı esaslar özel şekilde düzenlenmek suretiyle, ortak dışı işlem yapılması,
kooperatifçiliğin normal işlemlerinden biri olarak kabul
edilmiştir. Kooperatifler Kanununun, ortak dışı işlem yapılmasını yasaklamasa da; bu işlemleri, Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun muafiyeti ihlal eden bir işlem olarak görmesi,
kooperatifleri, kurumlar vergisine tabi sermaye şirketlerinden ayırma
isteminin bir göstergesidir.(Muhittin BEKLER; agm, s.90-91.)
[41] Danıştay.4.Daire’sinin 18.10.2011 gün ve E:2008/8553, K:2011/7590
sayılı kararı.; “… 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu'nun 4/k maddesinde öngörülen muafiyetin, ana sözleşmelerinde
sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hüküm bulunması ve fiilen buna
uyulmasının yanında ana sözleşmede amaçlanan bir işin olması halinde geçerli
olduğunu, olayda ise, market işletmeciliğinin ana sözleşmede amaçlanan bir iş
vasfında olmaması nedeniyle davacı kooperatifin muafiyetten yararlanması mümkün
bulunmadığından adına tesis edilen kurumlar vergisi mükellefiyetinin
kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemde yasaya aykırılık
görülmediği gerekçesiyle …”((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi)
(30.05.2015)&İsa AYDEMİR, agm, s.172.
[42] D.3.D.’nin 6.12.2010 gün ve E:2009/5021, K:2010/3704 sayılı kararı. “…her ne kadar, davacı kendisine ait arsasını
kat karşılığı vererek her bir hisse için bir konut elde etmiş olsa da, davacı
ile müteahhit arasında yapılan sözleşme gereğince arsa hisselerinin inşaat
yapım aşamasına göre müteahhite devredileceğine ilişkin hükümler uyarınca
yapılan hisse devirleri sonucu arsa tapusunun hisseli hale geldiği ve yapı ruhsatının
tamamı kooperatif adına olmaması nedeniyle muafiyet şartları ihlal edildiğinden
mükellefiyet tesisine ilişkin işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuka
uygunluk görülmemiştir….” ((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi)
(30.05.2015)&İsa AYDEMİR, agm, s.174.
[43]D.3.D.’nin 12.3.2012 gün ve E:2011/2376, K:2012/645 sayılı kararı.
((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi) (02.06.2015)
[44] D.3.D.’nin 10.3.2011 gün ve E:2008/1676, K:2011/809 sayılı kararı.
((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi) (02.06.2015)
[45] D.3.D.’nin 10.3.2011 gün ve E:2008/1899, K:2011/804 sayılı kararı. “… üzerinde konut yapımını üstlendiği arsa
tapusu ile yapı ruhsatının kendi adına tescil edilmemiş olduğu anlaşılan davacı
kooperatifin söz konusu maddede yer alan kurumlar vergisi muafiyet şartını
ihlal ettiğinin anlaşıldığı,…” ….” ((www.danistay.gov.tr.)
(Çevrimiçi) (02.06.2015)
[46] D.3.D.’nin 2.11.2009 gün ve
E:2008/1239, K:2009/3334 sayılı kararı; “… 1.1.2006 tarihinden itibaren
tesis edilen kurumlar vergisi mükellefiyetinin kaldırılması yolunda yapılan
başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davayı; … davacı
kooperatifin konut yaptığı arsanın tapu senedi ve yapı ruhsatında, yapı
sahiplerinin …Konut Yapı Kooperatifi, …, …, …, … ve …olduğunun anlaşılması
karşısında davacı kooperatifin söz konusu yasa hükmünü ihlal ettiğinden tesis
edilen işlemde yasaya aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddeden Aydın Vergi
Mahkemesinin …”((www.danistay.gov.tr.) (Çevrimiçi)
(02.06.2015)
Yazarlar : 'MURAT BATI'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder