ARZ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM
13 Ağustos 2018 Pazartesi
3 Ağustos 2018 Cuma
1 Ağustos 2018 Çarşamba
31 Temmuz 2018 Salı
23 Temmuz 2018 Pazartesi
25 Mart 2018 Pazar
HASILAT ESASLI KATMA DEĞER VERGİSİ (KDV) SİSTEMİ NEDİR?
Hasılat Esaslı KDV Sistemi Neler Getiriyor? (*)Ferit ÖZGelir İdaresi Başkanlığı/ Devlet Gelir Uzmanı
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda 535 sıra sayılı raporla kabul edilen Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında (1/926) en önemli iki yenilik devreden katma değer vergisinin (KDV) iadesine olanak tanınması ve hasılat esaslı vergilendirme düzenlemesidir.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda 535 sıra sayılı raporla kabul edilen Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında (1/926) en önemli iki yenilik devreden katma değer vergisinin (KDV) iadesine olanak tanınması ve hasılat esaslı vergilendirme düzenlemesidir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda herhangi bir değişikliğe uğramaksızın kabul edilen hasılat esaslı vergilendirme düzenlemesi TBMM Genel Kurulunda da değişikliğe uğramazsa KDV uygulamamızda yeni bir müessese ile tanışacağız.
İngiltere KDV mevzuatında düz oran (flat rate) olarak adlandırılan bu müessesenin KDV mevzuatımıza getiriliş amacı, belirlenmiş mükellef grupları için indirim KDV tutarı dikkate alınmaksızın KDV dahil toplam hasılata sabit bir oran uygulamak suretiyle daha kolay bir vergi hesaplama yöntemine geçilmesi dolayısıyla bu mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun sağlanması olarak açıklanmıştır.
Mükelleflerin belge düzenleme ve alma, defter tutma ve kayıt yükümlülüklerinde herhangi bir değişiklik getirmemesi, aynı zamanda ödenecek verginin hesaplanmasında genel bir tutar yerine işlemi (hasılatı) esas alması nedeniyle bu müessesenin götürü bir vergilendirme rejimi olarak adlandırılması mümkün değildir. Bu sistem KDV’nin akış şemasını değiştirmemektedir. Gerek KDV mükellefleri gerekse tüketiciler açısından sistemin ödenecek KDV ve fiyat mekanizmasına herhangi bir etkisi bulunmayacak; bu kapsamdaki mükellefler diğer KDV mükellefleri gibi sattıkları mal ve hizmetin oranı neyse aynı oranlar üzerinden KDV hesaplayacak; fiş, fatura gibi belgeleri düzenleyecektir. Buradaki tek değişiklik bu mükelleflerin vergi dairesine ödeyeceği verginin hesaplaması olacaktır.
Bu çerçevede, yeni düzenleme nasıl işleyecek, hangi mükellefler bu sistemde yer alacak, ne zaman uygulamaya geçilecek, avantaj veya dezavantajları ne olacak sorularına yanıt vermeye çalışacağız.
İngiltere KDV mevzuatında düz oran (flat rate) olarak adlandırılan bu müessesenin KDV mevzuatımıza getiriliş amacı, belirlenmiş mükellef grupları için indirim KDV tutarı dikkate alınmaksızın KDV dahil toplam hasılata sabit bir oran uygulamak suretiyle daha kolay bir vergi hesaplama yöntemine geçilmesi dolayısıyla bu mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun sağlanması olarak açıklanmıştır.
Mükelleflerin belge düzenleme ve alma, defter tutma ve kayıt yükümlülüklerinde herhangi bir değişiklik getirmemesi, aynı zamanda ödenecek verginin hesaplanmasında genel bir tutar yerine işlemi (hasılatı) esas alması nedeniyle bu müessesenin götürü bir vergilendirme rejimi olarak adlandırılması mümkün değildir. Bu sistem KDV’nin akış şemasını değiştirmemektedir. Gerek KDV mükellefleri gerekse tüketiciler açısından sistemin ödenecek KDV ve fiyat mekanizmasına herhangi bir etkisi bulunmayacak; bu kapsamdaki mükellefler diğer KDV mükellefleri gibi sattıkları mal ve hizmetin oranı neyse aynı oranlar üzerinden KDV hesaplayacak; fiş, fatura gibi belgeleri düzenleyecektir. Buradaki tek değişiklik bu mükelleflerin vergi dairesine ödeyeceği verginin hesaplaması olacaktır.
Bu çerçevede, yeni düzenleme nasıl işleyecek, hangi mükellefler bu sistemde yer alacak, ne zaman uygulamaya geçilecek, avantaj veya dezavantajları ne olacak sorularına yanıt vermeye çalışacağız.
Hasılat Esaslı Vergilendirme nasıl işleyecek?
Hasılat esasında KDV mükellefi satışları üzerinden işlemin tabi olduğu oranda KDV’yi hesaplayacak ve belge düzenleyecektir. Bu anlamda satışları açısından defter ve kayıt düzeninde bir değişiklik olmayacaktır. Ancak bu faaliyetine ilişkin alışlarında ödediği KDV indirim hesaplarına alınmayacak, alımın türüne göre gider veya maliyet hesaplarına dahil edilecektir. Yani “191. İndirilecek KDV” hesabı çalıştırılmayacaktır. Bakanlar Kurulu tarafından mükellefin faaliyet alanı veya grubu için belirlenmiş oranla hesaplanan KDV ve matrah toplamını çarpılarak ödenecek KDV tutarı hesaplanacaktır. Maliye Bakanlığınca farklı bir usul belirlenmezse bu işlemin vergilendirme dönemleri sonu itibariyle yapılması ve beyannamede özel bir bölümde gösterilmesi olasıdır.
Anlattıklarımıza örnek vermek gerekirse işletme hesabına göre defter tutan bir kuaförün aylık 10.000 TL’lik satış yaptığını farz edelim. Bu kuaför 1.800 TL KDV hesaplayacaktır. Kuaförün o ay kozmetik ürünü alımı, elektrik, su, doğalgaz giderleri vs. için 3.000 TL harcadığını ve bu giderler için 500 TL KDV ödediğini düşünelim. Normal koşullarda kuaförün ödemesi gereken KDV tutarı (1.800-500=) 1.300 TL olması gerekirdi. Bu mükellefin hasılat esasına geçtiğini ve hasılat esasında kuaförlük için % 10 oranının tespit edildiğini varsayarsak ödenmesi gereken KDV [(10.000+1.800)*0.10 =] 1.180 TL olacaktır.
Düzenleme sadece KDV ile sınırlı değildir. Hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre vergilendirilen mükellefler, gelir vergisi (Bakanlar Kurulunca yetki kullanılırsa kurumlar vergisi) açısından kazançlarının tespitinde kendilerine yapılan teslim ve hizmetler için ödedikleri KDV ile birlikte hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre beyan ederek ödedikleri KDV’yi işlemin mahiyetine göre gider veya maliyet, yaptıkları teslim ve hizmetler dolayısıyla hesapladıkları KDV’yi gelir olarak dikkate alacaklardır.
Örneğimizden hareketle, kuaför işletmesinin normalde (10.000-3.000=) 7.000 TL kazancı gelir vergisi açısından dikkate alınacakken hasılat esasına geçtiğinde [(10.000+1.800) – (3.000+500+1.180) =] 7.120 TL kazanç esas alınacaktır.
Örnekten de anlaşılacağı üzere hasılat esaslı vergilendirmede kritik nokta, sektörler veya gruplar için belirlenecek orandır. Genel KDV oranının %20 olduğu İngiltere’de faaliyet esasına göre detaylı olarak belirlenmiş oranlar bulunmaktadır. Örneğin kuaförler %13 uygularken, araç tamircileri %8,5; seyahat acenteleri %10,5; avukatlar %14,5 oranını uygulamaktadır. Ayrıca faaliyet alanına bakılmaksızın yıllık hasılatları belli bir limitte bulunan mükellefler %16,5 oranını uygulayabilmektedir(1).
Burada önemli olan faaliyetler baz alındığında ne kadarlık bir katma değer yaratıldığı, giderlerin ne kadar olabileceği üzerine makul bir hesaplama yapılmasıdır. Şüphesiz sektörler itibariyle ödenen KDV tutarlarının matrahlara oranları da gerçekçi oranlar belirlenmesine yardımcı olacaktır.
Aşağıdaki tabloda farklı meslekler ve gruplar için afaki hasılat oranları verilerek vergisel durumlar örneklendirilmiştir:
Hasılat esasında KDV mükellefi satışları üzerinden işlemin tabi olduğu oranda KDV’yi hesaplayacak ve belge düzenleyecektir. Bu anlamda satışları açısından defter ve kayıt düzeninde bir değişiklik olmayacaktır. Ancak bu faaliyetine ilişkin alışlarında ödediği KDV indirim hesaplarına alınmayacak, alımın türüne göre gider veya maliyet hesaplarına dahil edilecektir. Yani “191. İndirilecek KDV” hesabı çalıştırılmayacaktır. Bakanlar Kurulu tarafından mükellefin faaliyet alanı veya grubu için belirlenmiş oranla hesaplanan KDV ve matrah toplamını çarpılarak ödenecek KDV tutarı hesaplanacaktır. Maliye Bakanlığınca farklı bir usul belirlenmezse bu işlemin vergilendirme dönemleri sonu itibariyle yapılması ve beyannamede özel bir bölümde gösterilmesi olasıdır.
Anlattıklarımıza örnek vermek gerekirse işletme hesabına göre defter tutan bir kuaförün aylık 10.000 TL’lik satış yaptığını farz edelim. Bu kuaför 1.800 TL KDV hesaplayacaktır. Kuaförün o ay kozmetik ürünü alımı, elektrik, su, doğalgaz giderleri vs. için 3.000 TL harcadığını ve bu giderler için 500 TL KDV ödediğini düşünelim. Normal koşullarda kuaförün ödemesi gereken KDV tutarı (1.800-500=) 1.300 TL olması gerekirdi. Bu mükellefin hasılat esasına geçtiğini ve hasılat esasında kuaförlük için % 10 oranının tespit edildiğini varsayarsak ödenmesi gereken KDV [(10.000+1.800)*0.10 =] 1.180 TL olacaktır.
Düzenleme sadece KDV ile sınırlı değildir. Hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre vergilendirilen mükellefler, gelir vergisi (Bakanlar Kurulunca yetki kullanılırsa kurumlar vergisi) açısından kazançlarının tespitinde kendilerine yapılan teslim ve hizmetler için ödedikleri KDV ile birlikte hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre beyan ederek ödedikleri KDV’yi işlemin mahiyetine göre gider veya maliyet, yaptıkları teslim ve hizmetler dolayısıyla hesapladıkları KDV’yi gelir olarak dikkate alacaklardır.
Örneğimizden hareketle, kuaför işletmesinin normalde (10.000-3.000=) 7.000 TL kazancı gelir vergisi açısından dikkate alınacakken hasılat esasına geçtiğinde [(10.000+1.800) – (3.000+500+1.180) =] 7.120 TL kazanç esas alınacaktır.
Örnekten de anlaşılacağı üzere hasılat esaslı vergilendirmede kritik nokta, sektörler veya gruplar için belirlenecek orandır. Genel KDV oranının %20 olduğu İngiltere’de faaliyet esasına göre detaylı olarak belirlenmiş oranlar bulunmaktadır. Örneğin kuaförler %13 uygularken, araç tamircileri %8,5; seyahat acenteleri %10,5; avukatlar %14,5 oranını uygulamaktadır. Ayrıca faaliyet alanına bakılmaksızın yıllık hasılatları belli bir limitte bulunan mükellefler %16,5 oranını uygulayabilmektedir(1).
Burada önemli olan faaliyetler baz alındığında ne kadarlık bir katma değer yaratıldığı, giderlerin ne kadar olabileceği üzerine makul bir hesaplama yapılmasıdır. Şüphesiz sektörler itibariyle ödenen KDV tutarlarının matrahlara oranları da gerçekçi oranlar belirlenmesine yardımcı olacaktır.
Aşağıdaki tabloda farklı meslekler ve gruplar için afaki hasılat oranları verilerek vergisel durumlar örneklendirilmiştir:
Meslek/ Faaliyet | Gider/ Alış | İndirim KDV | Gelir/ Satış | Hes. KDV | Ödenecek KDV | Kazanç | Hasılat Oranı | Ödenecek KDV | Kazanç |
Kuaför | 3.000 | 500 | 10.000 | 1.800 | 1.300 | 7.000 | 10 | 1.180 | 7.120 |
8 | 944 | 7.356 | |||||||
Hekimlik | 2.500 | 400 | 20.000 | 1.600 | 1.200 | 17.500 | 5 | 1.080 | 17.620 |
4 | 864 | 17.836 | |||||||
Yük Taşımacılığı | 4.000 | 700 | 8.000 | 1.440 | 740 | 4.000 | 7 | 661 | 4.079 |
5 | 472 | 4.268 | |||||||
Avukatlık | 3.500 | 600 | 15.000 | 2.700 | 2.100 | 11.500 | 11 | 1.947 | 11.653 |
10 | 1.770 | 11.830 |
Hasılat Esaslı Vergilendirmeden kimler yararlanabilir?
3065 sayılı KDV Kanununa 38’inci madde olarak eklenecek hasılat esaslı vergilendirme rejiminin uygulanabilmesi için Bakanlar Kurulunca sektör ve meslek gruplarının belirlenmesi ve belirlenmiş mükellefler kapsamında yer alanların bu rejime göre vergilendirmeyi talep etmesi gerekmektedir.
Maddede, Bakanlar Kuruluna kapsamı belirlemekle ilgili iki yetki verilmektedir. Bunlardan birincisi, ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden sektör ve meslek grupları belirleme yetkisi, ikincisi ise Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükelleflerinden, yıllık iş hacimleri Vergi Usul Kanununun 178’inci maddesine göre ikinci sınıf tüccarlar için geçerli olan haddin iki katına kadar olanları, hasılat esaslı vergilendirme usulü kapsamına alma yetkisidir.
Bakanlar Kurulunun hasılat esaslı vergilendirilebilecek sektör veya meslek gruplarını belirlemesi tek başına yeterli değildir. Bu müessesenin uygulanabilmesi için belirlenmiş mükelleflerin hasılat esasını tercih etmeleri de gerekmektedir. Ancak geçişin ihtiyari olduğu hasılat esasında, sisteme girişten itibaren en az iki yıl kalma zorunluluğu bulunmaktadır.
3065 sayılı KDV Kanununa 38’inci madde olarak eklenecek hasılat esaslı vergilendirme rejiminin uygulanabilmesi için Bakanlar Kurulunca sektör ve meslek gruplarının belirlenmesi ve belirlenmiş mükellefler kapsamında yer alanların bu rejime göre vergilendirmeyi talep etmesi gerekmektedir.
Maddede, Bakanlar Kuruluna kapsamı belirlemekle ilgili iki yetki verilmektedir. Bunlardan birincisi, ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden sektör ve meslek grupları belirleme yetkisi, ikincisi ise Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükelleflerinden, yıllık iş hacimleri Vergi Usul Kanununun 178’inci maddesine göre ikinci sınıf tüccarlar için geçerli olan haddin iki katına kadar olanları, hasılat esaslı vergilendirme usulü kapsamına alma yetkisidir.
Bakanlar Kurulunun hasılat esaslı vergilendirilebilecek sektör veya meslek gruplarını belirlemesi tek başına yeterli değildir. Bu müessesenin uygulanabilmesi için belirlenmiş mükelleflerin hasılat esasını tercih etmeleri de gerekmektedir. Ancak geçişin ihtiyari olduğu hasılat esasında, sisteme girişten itibaren en az iki yıl kalma zorunluluğu bulunmaktadır.
Hasılat Esaslı Vergilendirme ne zaman yürürlüğe girecek?
TBMM Genel Kurulunda maddede veya yürürlük maddesinde bir değişiklik olmazsa 1/1/2019 tarihinden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla hasılat esaslı vergilendirme rejimini uygulayabilecek sektör ve meslek gruplarının belirlenmesi gerekmektedir.
Maddenin yürürlük tarihi 1/1/2019 olduğundan bu tarihten önce Bakanlar Kurulunun belirleme yetkisini kullanması da mümkün değildir. En erken bu tarihte Bakanlar Kurulu Kararı yayınlansa dahi mükelleflere tercihlerini kullanmak için belirli bir süre tanınması gerektiğinden uygulamanın başlangıcının 2019 yılının Şubat ayından erken olmayacağı düşünülmektedir.
Hasılat Esaslı Vergilendirmenin avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Tasarının genel gerekçesinde düzenlemenin amacı vergiye gönüllü uyumun sağlanması olarak açıklanmıştır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde bu sisteme geçen mükelleflerin belge alma zorunluklarına uymayacakları ve bu nedenle kayıt dışılığın artacağı eleştirileri üzerine belli sektörlerde mükelleflerin daha az vergi ödemek amacıyla gider göstermeye yönelik belge bulma yoluna gitmeye çalıştıkları, oysa özellikle hizmet faaliyetlerinde bazı sektörlerde işin doğasına, gider yapısına uygun bir oran belirlenirse o oran üzerinden vergi ödemenin daha fazla tercih edileceği ve mükelleflerin başka yollarla belge bulma yoluna da gitmeyecekleri dile getirilmiştir (2).
Mükelleflerin belge alma, verme yükümlülükleri devam ediyorsa bu sistemi neden tercih edeceklerdir?
Bu sorunun ilk yanıtı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek hasılat oranının sektörler itibariyle fiilen ödenen KDV oranına göre daha avantajlı olması durumudur. Yukarıdaki tabloda verdiğimiz örnekte kuaförlük için %10 yerine %8 hasılat oranı tespit edilirse ödenecek KDV bu sisteme geçmemiş mükelleflere göre %27 daha avantajlı hale gelmektedir. Mükellefin ödeyeceği KDV 1.300 TL yerine 944 TL’ye düşmekte, gelir vergisi matrahı 356 TL artsa da nihai olarak %20 civarında vergisel avantaj sağlanma ihtimali bulunmaktadır.
Bu aşamada sektörlere göre doğru oranlar belirlenmediği takdirde, mükelleflerin indirim KDV tutarlarını kullanamama nedeniyle daha çok vergi ödeme ihtimali de ortaya çıkabilecektir. Ancak sisteme geçme ihtiyari olduğundan böyle bir durumda mükelleflerin hasılat esasını tercih etmeme şansları veya yanlış bir hesaplamayla sisteme girilse dahi iki yıl sonra sistemden ayrılma şansları bulunmaktadır.
Sistemin bir diğer faydası, gelir ve kurumlar vergisine etkisinin sınırlı olmasıdır. Kazanç üzerinden alınan vergilerde ödenecek vergi hesaplanırken sadece hasılat ve gider kalemlerine bakılmamaktadır. Mükellefler ödenecek gelir/kurumlar vergisini hesaplarken geçmiş yıl zararları, istisna, muafiyet ve indirimleri dikkate alabilmekteler ve faaliyet alanı veya teşvik mekanizmaları vb. gerekçelerle genellikle KDV matrahından daha düşük matrahlar üzerinden kazanç vergilerini hesaplamaktadırlar. Bu açıdan mükelleflerin gider kalemlerini artırmaya yönelik belge arayışı kazanç vergilerinden ziyade ödenecek KDV tutarlarını azaltma amacı taşımaktadır. Bu arayışın sona ermesi mükelleflere bir kolaylık sağlamakla beraber vergi idaresi açısından da kayıt dışı ekonomiyle mücadelede önemli bir hamle olacaktır.
Sistemin İdare açısından en büyük handikabı hasılat esasına geçen mükelleflerin özellikle nihai tüketicilere belge düzenlememe ve hasılatlarını gizleme yoluna gitme durumudur. Nihai tüketiciler vurgusunu yapma sebebimiz KDV mükellefleri arasında belge düzenine uymamanın yeni dönemde daha düşük bir olasılık olarak durmasıdır. E-defter, e-fatura, defter-beyan sistemi gibi genel düzenlemelerin vergiye uyum konusunda getirdiği zorlayıcı tedbirlerin yanı sıra devreden KDV’nin iade edilebilmesine yönelik düzenleme mükellefler arasında ister istemez bir otokontrol sistemi yaratacaktır. Ödediği vergiyi belli bir süre sonunda iade alabilme olasılığı ve iade işlemleri sırasında alış ve satış yapılan tüm mükelleflerin -belge bazında bile olsa- hesaplarının kontrolü veya incelenmesi, bu belgelerin doğruluğu konusunda hassasiyeti artıracak ve belgeli mal temini mükellefler açısından kaçınılmaz bir noktaya varacaktır. Ancak nihai tüketicilere belge alma konusunda bir bilinçlendirme (veya ödüllendirme) yapılmadığı, bu alanda otokontrol sağlayacak yeni yöntemler geliştirilmediği takdirde hasılat esası hasılatlarını en iyi gizleyenlerce tercih edilen bir sistem olma yoluna girecektir.
Sonuç olarak Bakanlar Kurulunun kapsam ve oran belirleme yetkisini kullanmasıyla vergi uygulamaları içine girecek hasılat esaslı vergilendirme sistemi, makul oranlar ve uygulanabilir sektörler belirlendiği takdirde hem mükellefler hem de vergi idaresine önemli avantajlar sağlayabilecektir. Satışlarında farklı vergi oranları uygulayan veya faaliyet alanı net olarak belirlenemeyen mükellef gruplarının bu sisteme geçişi daha zor olacaktır. Bu bağlamda vergisel etki analizlerinin daha kolay yapılabildiği ve faaliyet için izin, ruhsat alınması gereken sektörlere öncelik verilerek aşamalı bir başlangıç yapıldığı takdirde mükelleflerin sisteme bakış açıları da olumlu olacaktır.
TBMM Genel Kurulunda maddede veya yürürlük maddesinde bir değişiklik olmazsa 1/1/2019 tarihinden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla hasılat esaslı vergilendirme rejimini uygulayabilecek sektör ve meslek gruplarının belirlenmesi gerekmektedir.
Maddenin yürürlük tarihi 1/1/2019 olduğundan bu tarihten önce Bakanlar Kurulunun belirleme yetkisini kullanması da mümkün değildir. En erken bu tarihte Bakanlar Kurulu Kararı yayınlansa dahi mükelleflere tercihlerini kullanmak için belirli bir süre tanınması gerektiğinden uygulamanın başlangıcının 2019 yılının Şubat ayından erken olmayacağı düşünülmektedir.
Hasılat Esaslı Vergilendirmenin avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Tasarının genel gerekçesinde düzenlemenin amacı vergiye gönüllü uyumun sağlanması olarak açıklanmıştır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde bu sisteme geçen mükelleflerin belge alma zorunluklarına uymayacakları ve bu nedenle kayıt dışılığın artacağı eleştirileri üzerine belli sektörlerde mükelleflerin daha az vergi ödemek amacıyla gider göstermeye yönelik belge bulma yoluna gitmeye çalıştıkları, oysa özellikle hizmet faaliyetlerinde bazı sektörlerde işin doğasına, gider yapısına uygun bir oran belirlenirse o oran üzerinden vergi ödemenin daha fazla tercih edileceği ve mükelleflerin başka yollarla belge bulma yoluna da gitmeyecekleri dile getirilmiştir (2).
Mükelleflerin belge alma, verme yükümlülükleri devam ediyorsa bu sistemi neden tercih edeceklerdir?
Bu sorunun ilk yanıtı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek hasılat oranının sektörler itibariyle fiilen ödenen KDV oranına göre daha avantajlı olması durumudur. Yukarıdaki tabloda verdiğimiz örnekte kuaförlük için %10 yerine %8 hasılat oranı tespit edilirse ödenecek KDV bu sisteme geçmemiş mükelleflere göre %27 daha avantajlı hale gelmektedir. Mükellefin ödeyeceği KDV 1.300 TL yerine 944 TL’ye düşmekte, gelir vergisi matrahı 356 TL artsa da nihai olarak %20 civarında vergisel avantaj sağlanma ihtimali bulunmaktadır.
Bu aşamada sektörlere göre doğru oranlar belirlenmediği takdirde, mükelleflerin indirim KDV tutarlarını kullanamama nedeniyle daha çok vergi ödeme ihtimali de ortaya çıkabilecektir. Ancak sisteme geçme ihtiyari olduğundan böyle bir durumda mükelleflerin hasılat esasını tercih etmeme şansları veya yanlış bir hesaplamayla sisteme girilse dahi iki yıl sonra sistemden ayrılma şansları bulunmaktadır.
Sistemin bir diğer faydası, gelir ve kurumlar vergisine etkisinin sınırlı olmasıdır. Kazanç üzerinden alınan vergilerde ödenecek vergi hesaplanırken sadece hasılat ve gider kalemlerine bakılmamaktadır. Mükellefler ödenecek gelir/kurumlar vergisini hesaplarken geçmiş yıl zararları, istisna, muafiyet ve indirimleri dikkate alabilmekteler ve faaliyet alanı veya teşvik mekanizmaları vb. gerekçelerle genellikle KDV matrahından daha düşük matrahlar üzerinden kazanç vergilerini hesaplamaktadırlar. Bu açıdan mükelleflerin gider kalemlerini artırmaya yönelik belge arayışı kazanç vergilerinden ziyade ödenecek KDV tutarlarını azaltma amacı taşımaktadır. Bu arayışın sona ermesi mükelleflere bir kolaylık sağlamakla beraber vergi idaresi açısından da kayıt dışı ekonomiyle mücadelede önemli bir hamle olacaktır.
Sistemin İdare açısından en büyük handikabı hasılat esasına geçen mükelleflerin özellikle nihai tüketicilere belge düzenlememe ve hasılatlarını gizleme yoluna gitme durumudur. Nihai tüketiciler vurgusunu yapma sebebimiz KDV mükellefleri arasında belge düzenine uymamanın yeni dönemde daha düşük bir olasılık olarak durmasıdır. E-defter, e-fatura, defter-beyan sistemi gibi genel düzenlemelerin vergiye uyum konusunda getirdiği zorlayıcı tedbirlerin yanı sıra devreden KDV’nin iade edilebilmesine yönelik düzenleme mükellefler arasında ister istemez bir otokontrol sistemi yaratacaktır. Ödediği vergiyi belli bir süre sonunda iade alabilme olasılığı ve iade işlemleri sırasında alış ve satış yapılan tüm mükelleflerin -belge bazında bile olsa- hesaplarının kontrolü veya incelenmesi, bu belgelerin doğruluğu konusunda hassasiyeti artıracak ve belgeli mal temini mükellefler açısından kaçınılmaz bir noktaya varacaktır. Ancak nihai tüketicilere belge alma konusunda bir bilinçlendirme (veya ödüllendirme) yapılmadığı, bu alanda otokontrol sağlayacak yeni yöntemler geliştirilmediği takdirde hasılat esası hasılatlarını en iyi gizleyenlerce tercih edilen bir sistem olma yoluna girecektir.
Sonuç olarak Bakanlar Kurulunun kapsam ve oran belirleme yetkisini kullanmasıyla vergi uygulamaları içine girecek hasılat esaslı vergilendirme sistemi, makul oranlar ve uygulanabilir sektörler belirlendiği takdirde hem mükellefler hem de vergi idaresine önemli avantajlar sağlayabilecektir. Satışlarında farklı vergi oranları uygulayan veya faaliyet alanı net olarak belirlenemeyen mükellef gruplarının bu sisteme geçişi daha zor olacaktır. Bu bağlamda vergisel etki analizlerinin daha kolay yapılabildiği ve faaliyet için izin, ruhsat alınması gereken sektörlere öncelik verilerek aşamalı bir başlangıç yapıldığı takdirde mükelleflerin sisteme bakış açıları da olumlu olacaktır.
(*) http://vergialgi.net/vergi/hasilat-esasli-kdv-sistemi-neler-getiriyor/
22 Mart 2018 Tarihli yazı.
20 Şubat 2018 Salı
TRANSFER FİYATLANDIRMASI NEDİR?
Doç.Dr.Murat BATI
TRANSFER FİYATLANDIRMASI HAKKINDA
NE BİLİYORUZ?
1-GİRİŞ
Küreselleşme
ile birlikte ekonomik ilişkilerin de yoğunlaşması ticari sınırların ülke
sınırlarını zorlayarak genişletilmesi sonucunu doğurmuştur. Söz konusu ticari
ilişkiler özellikle maliyet unsuru dikkate alınarak yeniden
şekillendirilmiştir. Ülkeler özellikle üretimlerini ve/veya dağıtımlarını vergi
yükü daha düşük olan bölgelere kaydırarak kar marjlarını yükseltmeyi
arzulamaktadırlar. İşte bu noktada ilişkili olan şirket grupları arasında
istenildiği fiyatı uygulayamama şeklinde engel teşkil eden transfer
fiyatlandırılması kavramı gündeme gelmiş ve bu yazımızın konusunu
oluşturmuştur.
2- KAVRAM OLARAK TRANSFER
FİYATLAMASI
İnsan
sayısının her geçen gün artarak artması ile birlikte ülkeler üretimlerini de
insan sayısına paralel bir şekilde artırmaktadır. Ancak her ülke kendi
üretimlerini doğal kaynaklar, coğrafi koşullar, üretim ve tüketim anlayışı ve
bunların maliyetlerini de dikkate alarak uzmanlaşma yolunu seçerek yeniden
şekillendirebilmektedirler. Ancak ülke içinde üretilmeyen bazı ürünlerin
başkaca ülkelerden ithalatı buna bağlı olarak ihracatın en kolay şekilde
yapılabilmesi için ülkeler ekonomik birlik yolunu seçebilmektedirler. Tüm ülke
ve yapılanmaları tek bir çatı altında görmeyi hedefleyen “küreselleşme” kavramı
“ekonomik bütünleşmeyi (entegrasyon)”, bağımlılık ve uyum sürecini de
hızlandırmıştır.
Kavramın kökeni deşildiğinde
İngilizce’den Türkçe’ye aktarılan küreselleşmenin kökeni “globalization” kelimesidir. Globelleşme kavramı ile aynı anlamda
kullanılan küreselleşme; Osmanlıca’da cihan-şümul ve alem-şümul terimleri ile
de eş anlamlı olduğu düşünülebilir.[1]
Ekonomik, siyasi, bilimsel ve teknik gelişmeler sonucunda ekonomik, ticari,
mali ilişkiler ile sosyal ve kültürel yaşam bir bütün olarak değişime
uğramıştır. Bu haliyle, küreselleşmenin sebepleri ve sonuçları arasında bir
bağlantı olduğunu iddia etmek kaçınılmaz bir gerçektir.[2]
Küreselleşme, nispeten yüksek vergi oranı uygulayan ülkelerin aleyhine sonuçlar
doğurur. Küreselleşme ile birlikte üretim faktörleri daha düşük vergi oranı
uygulayan ülkelere doğru yönelirken mevcut ülkeler arasında da vergi rekabetini
de giderek artırmaktadır.[3]
Küreselleşme bu anlamda küresel
ticareti yaygınlaştırıp çok uluslu şirketlerin oluşmasına neden olmaktadır.
Sermayenin ulusallıktan uluslararası niteliğe bürünmesi ile çok uluslu
şirketlerin farklı ülkelerde, bağlı şirketler ya da iştirakler şeklinde örgütlenmesine
neden olmuş ve sonucunda söz konusu şirketler arasında ticari anlamda mal
alış-verişinin hız kazanmasına neden olmuştur. Bu şirketlerin faaliyetlerinin
kamu otoritesi tarafından izlenmesi ve denetimi ise ayrı bir uzmanlık alanı
haline gelmiştir. Çünkü özellikle çok uluslu şirketlerin birden farklı ülkede
örgütlenmeleri ve kâr merkezleri arasındaki
transferlerde fiyatlama sorunları, transfer fiyatlandırmasının önemini
artırmıştır.[4]
Çoğu kişi “transfer fiyatlandırması”
kavramını yalnızca “vergi” ile alakalı bir kavram olarak zanneder ki bu doğru
bir yaklaşım değildir. Transfer fiyatlaması Ekonomi, işletme, Hukuk, Muhasebe
(Finansal Muhasebe, Yönetim Muhasebesi, Maliyet Muhasebesi) ya da İç Kontrol
gibi birçok alanda kendine yer bulan bir kavramdır. Vergi alanında da sıkça
kullanılan ve genellikle hakkında olumsuz düşünülen transfer fiyatlaması, vergi
kanunlarına aykırı bir kavram olmayıp, vergi kanunlarına aykırı olan; 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesinde hüküm altına alınan “Transfer
Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” dır.
Transfer
fiyatlandırması esasında uluslararası hatta uluslarüstü bir boyutta olması
nedeniyle çeşitli güçlükleri de ruhunda barındırmaktadır. İçerik itibariyle
birçok ülkenin vergi sistemini kapsadığından, transfer fiyatlaması ile alakalı
herhangi bir ülke vergi sistemi ve tekniğinde yapılacak bir düzenlemenin,
farklı bir vergi sisteminde buna tekabül eden bir değişimin de uygun olduğunun
kabul edilmesi anlamına gelecektir. Ancak diğer vergi sistemlerinde ilk vergi
sisteminde gerçekleştirilen ayarlamanın dikkate alınmaması durumunda, ilgili
çok uluslu şirket grubu aynı kâr üzerinden mükerrer bir biçimde vergiye tabi
tutulacaktır. Bu tür mükerrer vergileme riskinin en aza indirilmesini sağlamak
üzere, sınır ötesi işlemlerde vergisel açıdan transfer fiyatlandırmasının nasıl
belirlenmesi gerektiği konusunda bir görüş birliğinin sağlanması gerekmektedir.[5]
Mal ve hizmet
satışlarının çok
uluslu şirketler grubunun çeşitli ülkelerdeki
kolları, iştirakleri arasında yapılması durumunda transferler uluslararası
düzeyde gerçekleşmekte ve fiyatlandırmalar da uluslararası transfer
fiyatlandırması başlığı altında değerlendirilmektedir. Aynı ülkede grup içi
şirketler arasında gerçekleşen işlemler sadece o ülkenin vergi gelirlerini
ilgilendiriyor olmasına rağmen, uluslararası karakterli yapılan mal ve hizmet
transferlerinin fiyatlandırması birden fazla ülkenin milli gelirini ve vergi
gelirini yakından ilgilendirmektedir.
Dünya ticaretinin önemli bir kısmını gerçekleştiren çok uluslu şirketler bu özelliklerini bir takım uygulamalarla lehine bir
avantaja dönüştürmektedirler.[6]
Uluslararası sahada
faaliyette bulunan çok uluslu şirketlere bağlı şirket grupları kendi aralarında
mal-hizmet alış verişi ya da borç para alış-verişinin konusu sınır ötesine
taştığından daha fazla kâr elde etme güdüsü yapılan işlemin
konusunun vergi yükü açısından nispeten daha düşük ülkeye doğru kayması ile
transfer fiyatlaması gerçekleşmiş olmaktadır. Bu işlem esasında iyi niyetli bir
davranış olmayıp altında hazine zararı yaratmaktadır. Yapılan işlem her ne
kadar yasal olsa da esasında vergiden kaçınmanın bir türü olarak
düşünülmelidir. Uluslararası sahada
faaliyette bulunan çok uluslu şirketler, teknolojik alandan özellikle
internetten ziyadesiyle yararlanarak yarattıkları projeleri sanal ortamda
dolaştırıp yarattıkları organizasyonları da farklı birer organizasyon gibi
göstermektedirler. Uluslararası sahada faaliyette bulunan çok uluslu şirketler,
üretim merkezlerini ülkesel bazda seçerken bilindik şartların yanı sıra vergi
avantajını da (vergi oran ve yükü) öncelikle tercih sıralamasına almaktadırlar.
Bu nedenle üretilen mal ve hizmetin merkezi ile dağıtım merkezinin aynı
olmaması sonucunda ortaya çıkacak fiyatlamanın transfer fiyatlamasının emsaline
nazaran farklılık da göstermesi durumunda her ülke gibi ülkemiz vergi mevzuatı
için de ciddi bir sorunun başlangıcı doğmuş sayılmaktadır.
Transfer
Fiyatlamasına Basit bir Örnek[7];
A ülkesinde yerleşik BATI A.Ş. yılda
100 adet TV üretip, bunu B ülkesinde bulunan yerleşik iştiraki WEST A.Ş.
aracılığıyla satmaktadır. BATI A.Ş. TV’leri 1 milyon ABD Dolarına WEST A.Ş.’ye
satmaktadır. WEST A.Ş. ise TV’lerin maliyetine %30 kâr koyarak satmaktadır. A
ülkesinde Kurumlar Vergisi Oranı %50 ve B ülkesinde ise %20’dir. Buna göre;
|
A Ülkesi
BATI A.Ş. |
B Ülkesi
WEST A.Ş. |
Konsolide Tablo
(ABD Doları) |
Satış Geliri
|
1 Milyon
|
1 Milyon 300 Bin
|
1 Milyon 300 Bin
|
Satılan Malın Maliyeti
|
600 Bin
|
1 Milyon
|
600 Bin
|
Diğer Giderler
|
100 Bin
|
100 Bin
|
200 Bin
|
Vergi Öncesi Kâr
|
300 Bin
|
200 Bin
|
500 Bin
|
Kurumlar Vergisi
|
150 Bin (%50)
|
40 Bin (%20)
|
190 Bin
|
Vergi Sonrası Kâr
|
150 Bin
|
160 Bin
|
310 Bin
|
Görüldüğü üzere grup şirketi konsolide satış
sonrasında 310 Bin ABD Doları net kar elde ederek 190 Bin ABD doları konsolide
vergi ödemiştir. Grup şirketi, Transfer fiyatlaması yolunu kullanarak grup içi
transfer fiyatını 1 milyon değil de 800 Bin ABD doları olarak belirlerse, grup
şirketinin konsolide kârında da artış oluşur. Şöyle
ki;
|
A Ülkesi
BATI A.Ş. |
B Ülkesi
WEST A.Ş. |
Konsolide Tablo
(ABD Doları) |
Satış Geliri
|
800 Bin
|
1 Milyon 300 Bin
|
1 Milyon 300 Bin
|
Satılan Malın Maliyeti
|
600 Bin
|
800 Bin
|
600 Bin
|
Diğer Giderler
|
100 Bin
|
100 Bin
|
200 Bin
|
Vergi Öncesi Kâr
|
100 Bin
|
400 Bin
|
500 Bin
|
Kurumlar Vergisi
|
50 Bin (%50x100 Bin)
|
80 Bin (%20x400 Bin)
|
130 Bin
|
Vergi Sonrası Kâr
|
50 Bin
|
320 Bin
|
370 Bin
|
Görüldüğü üzere, A ülkesinde üretilen TV’lerin
düşük vergi oranının uygulandığı B ülkesinde daha düşük fiyatla satılıp karın
büyük bir kısmının B ülkesinde kalması sonucunda grup şirketinin ödeyeceği
toplam verginin 190 Bin ABD Dolarından 130 Bin ABD Dolarına düştüğü
görülmektedir. Azalan vergi farkının yani 60 Bin ABD Dolarının (190-130 Bin) kâr olarak
mükellefin lehine yazıldığını fark etmek gerekmektedir. Esasında zımni bir hazine
zararından söz etmek yanlış olmayacaktır.
Görüldüğü üzere Transfer Fiyatlaması, işletmelerdeki kâr ya da yatırım merkezlerinin ya da çok uluslu
işletmeler bağlı firmaların kendi aralarında ya da bağlı firmalar ile ana firma
arasında yapılan mal ve hizmet alım-satımlarında esas alınacak fiyat olarak
düşünülürse, transfer fiyatının aynı ülkedeki şubeler arasındaki transferle
ilgili olabileceği gibi, farklı ülkelerdeki işletme bölümleri arasındaki
transferler için de geçerli olabileceği ortaya çıkar. Transfer fiyatlandırması,
kavram olarak hatalı bir uygulamayı içermese de, genellikle transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı anlamında kullanıldığından,
vergi kanunlarına aykırı bir durum olduğu düşünülmektedir. Aslında vergi
kanunlarına aykırı olan durum transfer fiyatlandırması değil, transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımıdır. Vergi gelirlerinin
aşındırılması yöntemlerinden biri olan örtülü kazanç dağıtımı, kârın başka ülkelere aktarılmasını sağlayan en
önemli araçlardan biridir. Çok uluslu işletmeler transfer fiyatlandırması
yoluyla, elde ettikleri kârları başka ülkelere transfer edebilmekte, faaliyette bulundukları
ülkelerin vergi gelirlerini aşındırmakta, vergi sonrası kârlarını maksimize
etmekte ya da zararlarını minimize etmektedirler. Ülkeler arasındaki vergi
oranları ve uygulamalarından kaynaklanan farklılıklar da bu aktarıma neden
olabilmektedir.[8]
3- TRANSFER FİYATLAMASININ
TARİHÇESİ
İktisat
tarihçilerine göre çokuluslu şirketler 15 ve 16. yüzyılda doğmaya başlamışlar.
O dönemlerde İngiltere’de bulunan çokuluslu şirketler, İngiltere’nin
kolonileriyle gerçekleştirdiği mal transferlerinde yer almış ve 20 yüzyılda,
özelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ticaretin serbestleşmesiyle,
işletmelerin farklı ülkelere pazarlama faaliyetlerine başlamaları ve yeniden
yapılanan ülkelerde yatırımlarda izlenen artış, bahse konu işletmelerin
günümüzde sahip oldukları konumları üzerinde etki yaratmıştır. Transfer
fiyatlaması kavramı, ekonomi, siyaset bilimi, işletme, muhasebe, hukuk
dallarıyla yakından bağlantılı çok yönlü bir kavram olmakla beraber özellikle
iktisat ve işletme ekonomisi disiplinlerinde 20. yüzyılın başında gündeme
gelmiştir. 1903 yılında Schmalenbach, ‘‘Büyük Endüstri İşletmelerinde Transfer
Fiyatları’’ isimli doçentlik çalışmasında, işletmenin farklı konuya ilişkin
olarak 1901 yılında İngiliz Harry Sidgwick, ‘‘The Principles of Political
Economy’’ isimli kitabında; işletmelerin üretimlerini gerçekleştirirken kendi
ürünlerini kullanma durumunda söz konusu ürünlerin piyasa fiyatı üzerinden
değerlendirilmesi gerektiği belirtildikten sonra, izleyen yıllarda Du Pont ve
General Motors şirketleri de, iç üretimde kendi ürünlerini hammadde ve yarı
mamul olarak kullanıldıklarında, maliyet bedeli yerine güncel piyasa fiyatlarının
uygulanması yönünde benzer kararlar vermişlerdir.[9]
Transfer fiyatlandırmasıyla ilgili ilk çalışma
Thomas Horst tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada vergi oranlarına karşı
duyarlı olmalarından dolayı çok uluslu şirketlerin gelirlerini, düşük vergi oranlarına
sahip ülkelerde fazla, yüksek vergi oranlarını uygulayan ülkelerde ise az
gösterdikleri tespit edilmiştir[10].
Mükelleflerin
vergi matrahlarını vergi oranlarının daha az olduğu
ülkelere transfer etmek istemesi, konuyla ilgili vergi idari
birimlerinin önlem almak istemesiyle sonuçlanmıştır. Konuyla ilgili ilk adım
1954 yılında ABD’de yapılan yasal düzenlemeyle atılmıştır[11].Çok uluslu şirketler,
misafir ülkede bağlı ortaklıkları ya da iştirakleri yoluyla elde ettikleri
kazançlarını, ana ülkeye transfer ederken, misafir ülke vergi gelirlerini
aşındırmakta dolayısıyla ürün maliyetlerini azaltmaktadırlar. ABD’de; Çok
uluslu şirketlerin transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü kazanç dağıtımının sebep olduğu vergi kaybı 1993-1997 yılları için 10-12
milyar USD, 1996-1998 döneminde ise 2,8 milyar USD olduğu tahmin edilmektedir.[12]
İşte bu soruna
“Vergi Cennetleri ve Zararlı Vergi Rekabeti” denilmektedir. Gelişmiş ülkeler,
bu sorunla daha erken yüz yüze gelmiş ve önlemlerini 70’li yıllarda almaya
münferiden başlamışlardır. Ancak gelişmekte olan ülkeler bu sorunun farkına
oldukça geç varmışlar ve 90’lı yıllarda münferit çalışmalarla bu sorunun
üstesinden gelinemeyeceğini anlamışlar ve bu konuda ortak çözüm üretme çabasına
girmişlerdir. Vergi cennetleri ve zararlı vergi rekabeti konusunda yapılan en
ciddi ve önemli faaliyetler OECD tarafından gerçekleştirilmiştir.[13]
OECD
tarafından konuyla ilgili düzenlemeler kronolojik sırayla ifade edilirse;[14]:
ü İlk
çalışması 1977 yılında hazırlanan OECD Model Vergi Anlaşması (OECD Model Tax
Convention)’dır.
ü İlk
uluslararası rehber 1979 yılında OECD Mali İşler Komitesi (Committee on Fiscal
Affairs) yayımlanmıştır.
ü OECD
Mali İşler Komitesi 1984 yılında “Three Taxation Issues” raporunu
yayımlamıştır.
ü 1987
yılında “Thin Capitalizaion Rules” raporunu yayımlanmıştır.
ü “OECD Transfer Pricing
Gudelines for Multinational Enterprises and Tax Administration 1979” bir rehber
olmuştur. Rehber yıllar itibariyle güncellenmiştir.
ü OECD
1977 Raporu, aynı zamanda, BM Model Vergi Anlaşması (United Nations Model
Double Taxation Convention between Developed and Developing Countries)’nda da
yer almıştır.
ü Gayri
maddi haklar ve hizmetler hakkında 1996’da bir rapor yayınlamıştır.
ü Maliyet
paylaşım düzenlemeleri hakkında 1997’de bir rapor yayınlamıştır.
ü Karşılıklı
anlaşma yöntemlerinden peşin fiyatlandırma uygulamaları hakkında 1999’da bir
rapor yayınlanmıştır.
ü 2009
yılında OECD, transfer fiyatlandırması yöntemleri arasındaki
hiyerarşik uygulamaya yönelik önemli bir öneri getirmiştir. Bu öneri “Durumun
Şartlarına En Uygun Yöntemi”ni benimsenmesidir.
ü
OECD, 2010 yılında güncellediği, Rehberin
I-III. Bölümlerinde, 2009 yılında önerilen ve kabul gören “Durumun Şartlarına
En Uygun Yöntem Kuralını” dikkate alarak kullanılan yöntemlerin seçilmesiyle
ilgili önerilerde bulunmuştur.
ABD hariç gelişmiş ülkeler OECD (Organization
for Economic Co-operation and Devolopment) sistemini uygulamaktadır[15].
4- TRANSFER FİYATLAMASININ
KOŞULLARI
Son yıllarda büyük bir ivme kaydeden
küreselleşme hareketi çok uluslu şirketlerin dünya üzerinde etkinliklerini
artırıcı yönde bir eğilim göstermektedir. Nitekim günümüzde dünya ticaretinin %
60’ının bu şirketler tarafından gerçekleşiyor olması da bu görüşü
doğrulamaktadır. Söz konusu ticaret hacminin yarısını kendi aralarında, yani
ilişkili kuruluşlar arası ticaret olarak gerçekleştiren çok uluslu şirketler,
bu özelliklerini bir takım uygulamalarla avantaja dönüştürmektedirler. Bunun
için de kullanmış oldukları araç, transfer fiyatlandırmasıdır[16].
OECD’nin 2010 yılında yayımladığı Çok uluslu Şirketler ve Vergi İdareleri
için Transfer Fiyatlandırması Rehberinde (Transfer Pricing
Guidelines for Multinational Enterprises and Tax Administrations) “transfer fiyatı; bir işletmenin mal, gayri
maddi hak ya da hizmetlerinin bağlı bir işletmeye satış fiyatıdır” şeklinde
tanımlamıştır[17].
OECD haricinde de transfer fiyatı ile alakalı tanımlamalar yapılmıştır ki
bunlardan birine göre transfer fiyatı;
“bir ticari işletmenin kendi bölümleri ya
da kolları arasındaki mal ve hizmet satışlarında uyguladığı fiyatlandırmadır”[18] şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre transfer fiyatlandırması; kâr paylaşımı açısından
ilişkili olduğu ana şirket veya bağlı şirketleriyle veya yönetiminde söz sahibi
olduğu, iştirak, şube ve ortaklıklarıyla mal ve hizmet alış verişlerinde uygulanan
fiyat olarak tanımlanmaktadır.[19] Başka bir tanımlamaya
göre ise transfer fiyatlandırması, bir ticari işletmenin kendi bölümleri ya da
kolları arasındaki mal ve hizmet satışlarında uyguladığı fiyat olarak
tanımlamaktadır.[20]
Bugün, transfer fiyatlaması kullanan ülkeler avantaj sağlarken
bundan etkilenen ülkelerin ise aleyhine sonuçlar doğurabilmektedir. Esasında bu
uygulama vergi rekabetini de beraberinde getirirken uluslararası bir soruna
dönüşmesi de kaçınılmaz bir hal almaktadır.[21]
Transfer fiyatlamasından söz edebilmek için sadece başka bir
ülkeye mal ve hizmet satılması yeterli değildir. Satılan ülkede ki işletmenin
ilişkili kişi kapsamında bulunması ile birlikte emsaline uygun (arm’s
length principle) olmayan bir fiyatlamanın varlığı da gereklidir.
Transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü kazanç dağıtımı müessesesinin işleyişinde emsallere aykırı olarak
uygulanan fiyat ya da bedel üzerinden gerçekleştirilen işlemler yoluyla örtülü
olarak bir kazanç dağıtımından bahsedilebilmesi için söz konusu işlemlerin
ilişkili kişiler arasında gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu
hususta ilişkili kişi kavramının ne olduğu önem arz etmektedir. Buna göre Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1 ve 2
Seri No’lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında
Genel Tebliğleri’nde Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan ilişkili kişi tanımı,
detaylı şekilde açıklanmıştır.[22]
Buna
ilaveten vergi kanunlarımızda uzun zamandır varolan örtülü kazanç dağıtımı
müessesesi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesiyle
“transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı” adıyla uluslararası
gelişmeler ve özellikle OECD’nin
tavsiyeleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş ve bu yeni düzenleme
01.01.2007’de yürürlüğe girerek, söz konusu yeni düzenleme ile uygulamada farklı yorumlara sebebiyet veren bazı konu ve kavramlara açıklık
getirilmiştir.[23]
Transfer fiyatlaması yolu ile örtülü kazanç dağıtımı, bir sermaye şirketine ait
vergilendirilmemiş gelirin, kardan pay verme ya da sermayenin geri ödenmesi haricinde
ortak ya da yakınlarına aktarılmak suretiyle kurumlar vergisi matrahını azaltan
bir unsurdur.[24]
Bu durum, ulusal ya da uluslararası boyutta da olabilir ki bu her iki durum da
vergi idaresi için bir vergi kaybıdır. Yani devlete ait bir verginin başka bir
devlete aktarılmasıdır.[25]
Örtülü kazanç müessesesi 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13/1’inci
maddesi uyarınca; alım, satım, imalat, inşaat işleri, ödünç para alınması ya da verilmesi,
ikramiye, ücret ya da benzeri menfaatleri gerektiren işlemler her hal ve şartta
mal veya hizmet alım-satımı olarak değerlendirilir.[26]Söz
konusu maddenin amacı, vergiye tabi kazancın
örtülü yollarla dağıtılıp kurum bünyesinde yapılacak vergilendirmenin
kapsamı dışına çıkarılmasını önlemektir.[27]
5615
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına DairKanun[28] ile
Gelir Vergisi Kanunu'nun 41’inci maddesinde transfer fiyatlaması yoluyla
düzeltmeyi hüküm altına alınmış, ilişkili kişiler ve bu kişilerle yapılan
işlemler hakkında bu maddede yer almayan hususlar bakımından, 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununun “Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü
kazanç dağıtımı” başlıklı
13’üncü maddesinin uygulanmasını belirtmiştir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu'nun 13’üncü maddesi ile 5615 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu'nun
41’inci maddesinde yer alan düzenlemelere ilişkin olarak 18.11.2007 tarih ve
26704 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla
Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ”de açıklamalar yapılmıştır.[29]Örtülü kazanç kavramının
esas konusu “emsallere uygunluk ilkesi”
kavramıdır. Emsallere uygunluk ilkesi kavramı OECD’nin “Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri İçin Transfer Fiyatlaması
Rehberi” esas alınarak düzenlenen[30]5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13/3’üncü maddesi, ilişkili kişilerle
yaptığı alım-satım işlemlerinde oluşan bedel ya da fiyatın, ilişkili olmayan
kişilerle yapılan alım-satım bedelinin ya da fiyatının aynı olması
anlamındadır. Diğer bir ifadeyle alım-satım bedelinin herkes için aynı şekilde
uygulanmasıdır.[31] Buna göre, emsallere
uygunluk aykırı olarak tespit edilen bir bedel üzerinden mal ya da hizmet
alım-satımında bulunmak, emsaline göre göze çarpacak şekilde yüksek ya da düşük
bir bedelle kiralama, emsaline nazaran yüksek faiz ve komisyonla ödünç para
alma ya da verme, yine emsaline nazaran yüksek derecede aylık, ücret ya da
ikramiye gibi ödemeler örtülü kazanç sayılabilmektedir.[32]
Kurumların emsallerine göre göze çarpacak derecede bir işlemle karşı
karşıya kalmamaları için ilişkili kişilerle yapacakları mal ya da hizmet
alım-satım işlemlerine uygulayacakları fiyatları belirleyecekleri yöntemleri[33] de 5520 sayılı Kanun’un
13/4’üncü maddesinde hüküm
altına alınmıştır. Söz konusu madde uyarınca, kurumlar bu yöntemlerden işlemin
mahiyetine uygun olanı seçerek söz konusu işlemin fiyatını belirleyebilir. Bu yöntemlerin
seçimi ise mükellefin keyfiyetine bırakılmakla birlikte bu konuda sınır,
seçilen yöntemin
işlemin mahiyetine uygun olması koşulu aranmaktadır.[34]5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesinin 2’nci bendinin son kısmı ile vergi
rekabetine neden olan ülke ya da bölgelerde bulunan kişilerle yapılan tüm
işlemlerin tereddüde mahal vermemek adına ilişkili kişilerle yapılmış
sayılacağı ve transfer fiyatlaması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul
edileceği hükme bağlanmıştır.[35]
Ülkemizdeki
vergileme kapasitesinin altında gerçekleşen bir vergileme, zararlı vergi
rekabeti olarak kabul edilerek, Kurumlar Vergisi Kanunu, zararlı vergi rekabeti
ile mücadele konusunda 5520 sayılı Kanunu’nun 7 ve 30’uncu maddeleri ile bazı
düzenlemeler yapmıştır. Bu madde ile uluslararası vergi uygulamalarındaki
gelişmelere paralel olarak, ticari ve sınai mahiyette olmayan yatırımlarını
yurt dışında düşük vergi oranlı ülkelere yönlendiren mükellefler ile Türkiye'de
yatırım yapan mükellefler arasındaki vergi eşitsizliğinin giderilmesi
amaçlanmaktadır. Bu düzenleme genel bir düzenleme olup, mükelleflere özellikle
maddede belirtilen şartlara rağmen yapılan işlemin vergisel amaçlarla değil de
ticari amaçlarla yapıldığını ispatlama imkânı vermemektedir. Bu anlamda AB
mevzuatıyla uyumsuz olduğu ileri sürülebilir. Vergi cennetlerinde bulunan
mükelleflere yönelik yapılan tevkifat, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30/7 maddesi
uyarınca, kazancın elde edildiği ülkedeki vergi sistemi ile Türk vergi
sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz
önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde
yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara (tam mükellef kurumların bu
nitelikteki ülkelerde bulunan işyerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya
tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin
konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına
bakılmaksızın %30 oranında vergi kesintisi yapılır.[36]
4.1.Türk
Vergi Mevzuatında İlişkili Kişi
5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerini
düzenleyen 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasında ilişkili kişi tanımı aşağıdaki
şekilde yapılmıştır. Söz konusu madde; “İlişkili
kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu
gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan
veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek
kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin
üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları
da ilişkili kişi sayılır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk
vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz
önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya
bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış
sayılır.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun mezkur maddesinde hükmolunan düzenlemelerin açıklandığı 1 Seri No’lu
“Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel
Tebliğinde söz konusu Kanun maddesinde
bulunan kavramları hem örnekleyip hem de açıklamıştır.[37]
Buna göre;
ü Kurumların Kendi Ortakları
ü Kurumların veya Ortaklarının
İlgili Bulunduğu Gerçek Kişi veya Kurumlar
ü
Kurumun veya Ortaklarının İdaresi, Denetimi veya
Sermayesi Bakımından Doğrudan veya Dolaylı Olarak Bağlı Bulunduğu ya da Nüfuzu
Altında Bulundurduğu Gerçek Kişi veya Kurumlar
ü
Ortakların Eşleri
ü
Ortakların
veya Eşlerinin Üstsoy ve Altsoyu, Üçüncü Derece Dahil Yansoy Hısımları ve Kayın
Hısımları
Yukarıdaki başlıklar halinde
gruplandırılan ilişkili kişiler hakkında 1 Seri No’lu Transfer Fiyatlandırması
Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliği’nde aşağıda yer aldığı
şekilde ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.OECD Transfer Fiyatlandırması
Rehberi'nde ilişkili kişi kavramına ilişkin herhangi bir tanımlama yapılmamış
olup, konuyla ilgili olarak OECD Model Vergi Anlaşmaları'nın 9'uncu maddesine
atıfta bulunulmuştur. OECD Model Vergi Anlaşması'nın 9. maddesine göre ise
bağlı olarak kabul edilen işletmelere ilişkin bir tanımlama yapılmaktadır. Buna
göre "bir işletmenin doğrudan veya dolaylı olarak diğer bir işletmenin
yönetim, kontrol veya sermayesine katıldığı" veya "aynı kişilerin
doğrudan veya dolaylı olarak aynı işletmelerin yönetim, kontrol veya
sermayesine katıldığı" durumlarda bu işletmeler "bağlı" kabul
edilmektedir.[38]
5.
TRANSFER FİYATLANDIRMASI UYGULAMASINDA EMSAL BEDEL KAVRAMI
5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun 13’üncü maddesinde emsallere uygunluk ilkesi; “Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet
alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir
ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade
eder.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır. Transfer fiyatlandırmasının esası,
ilişkili kişilerin birbirleriyle olan ticari işlemlerinde uyguladıkları
fiyatların, emsallere uygunluk ilkesine göre tespit edilmesidir. Kurumlar Vergisi Kanunu'nda emsallere uygunluk ilkesi,
ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat
veya bedelin aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak
fiyat veya bedele uygun olması şeklinde tanımlanmıştır. İdare tarafından
yayımlanan ilgili Genel Tebliğler ile konu tanımlanmış olup gerekli açıklamalar
da yapılmıştır. Buna göre emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişiler
arasındaki mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin,
söz konusu mal veya hizmet alım ya da satımı için aralarında ilişki bulunmayan
kişiler arasında belirlenen fiyat veya bedele karşılaştırılabilir koşullar
altında eşit olması biçiminde açıklanmıştır. Biraz daha anlaşılır olarak
açıklamak gerekirse, emsallere uygun fiyat, işlemi gerçekleştiği andaki
koşullar altında oluşan piyasa ya da pazar fiyatı olarak tanımlamak yanlış
olmayacaktır.[39]
Vergi Mevzuatı emsallere uygunluk
ilkesine uygun hareket edilmesini zorunlu kılarak ilişkili kişilerin birbirleri
ile yapacakları ticari faaliyette uyguladıkları emsal bedel ya da fiyatın emsal
bedele uygunluğu konusunda hem hassas davranıp aynı zamanda da uygunluğunu
denetlemek zorundadırlar. Emsal bedelin tespitinde kullanılacak yöntemler
Kanun’un mezkur maddesinde sayılmıştır. Buna göre bu yöntemler
“Karşılaştırılabilir Fiyat Yöntemi, Maliyet Artı Yöntemi ve Yeniden Satış
Fiyatı Yöntemi” olarak sayılmıştır. Mükellefin söz konusu yöntemlerden biri ile
emsal bedele ulaşamaması halinde kendi belirleyeceği ve yapılan işleme uygun
bir yöntemi de kullanabileceği belirtilmiştir. Karşılaştırılabilir Fiyat
Yöntemi doğrudan emsal fiyat ya da bedelin tespitine yönelik iken diğer
yöntemler, uygulanan işlemdeki karlılık oranının emsal alınabileceği yöntemler
olarak belirlenmektedir. 1 Seri No’lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü
Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ ile ise bu yöntemlere eklemeler
yapılmıştır. Bunlar; “Kar Bölüşüm Yöntemi ve İşleme Dayalı Net Kar Marjı
Yöntemi” olup yine söz konusu işlemler uygulanan işlemdeki karlılık oranının
emsal alınabileceği yöntemlerdir. Ancak gerek doğrudan emsal alınacak fiyatın
tespitinde gerekse de emsal alınacak karlılık oranının tespitinde dikkat
edilmesi gereken husus, ilişkili işlemlerde uygulanacak fiyat veya bedelin
tespitinde emsal alınabilecek fiyat ya da bedelin uygulandığı işlemlerin
ilişkisiz kişiler arasında gerçekleşme zorunluluğudur. Dolayısıyla ilişkili
kişi tanımının kapsamı ile emsal fiyat veya bedel tespit edilebilecek işlem
sayısı arasında ters orantılı bir ilişki söz konusu olmaktadır. İlişkili kişi
tanımına daha fazla gerçek kişi veyahut kurumun girmesi ile birlikte ilişkisiz
kişiler arasında gerçekleşen işlemler kümesi sayıca azalmaktadır. Bahse konu
durum uygulamada bazı sorunlara yol açmaktadır.[40]
Çok uluslu şirketler transfer fiyatlarını
bir yönetim aracı olarak kullanırlar. Şirketler bölümler arasındaki mal ve
hizmet alım satımlarında fiyatlama yaparken bizzat imal etme veya dışarıdan
satın alma gibi alternatif yönetim kararları alırlar. Çok uluslu şirketlerde transfer fiyatlandırmasının başlıca amaçları
vergileri azaltmak, gümrük vergilerini azaltmak ve kota engellerini aşmak,
döviz kontrollerinden kaçınmak, çok uluslu şirketin ortak girişimden aldığı kar payını/oranını artırmak, bağlı firmanın
gerçek karlılığını gizlemek, grup şirketleri arasında dolaylı yoldan fon
transferi yapmak, adil bir performans değerlemesi sağlamak, rekabet üstünlüğü
elde etmek veya rekabetçi pozisyonunu korumak, şeklinde sıralanabilir.[41]
Transfer fiyatlamasına
başvurulmasına en önemli amaçlarından biri vergi açısından oluşan amaçtır. En
temel amaç daha az vergi ödeyerek karlılık düzeylerini artırmaktır. Faaliyet gösterilen
endüstride malların üretilmesinde gayri maddi varlık bulunması halinde,
malların fiyatlarının belirlenmesi zor olmakta ve emsal mal bulunamamaktadır.
Fiyat belirlenmesindeki zorluklar ve emsal bulunamaması, şirketlere fiyat
belirlemede önemli inisiyatifler vermektedir. Vergi cennetleri örtülü kazanç
uygulamaları bakımından çok uluslu şirketlere uygun zemin sunmaktadır. Diğer
taraftan transfer fiyatlandırması, ithalat vergilerini de azaltabilir.
Şöyle ki; üretilen ürün sınır ötesine satılırken daha az gümrük vergisi ödemek
adına fiyatlandırma daha düşük boyutta
yapılabilmektedir. Dolayısıyla alınacak vergi de düşük olmaktadır. Öte taraftan
ithalatçı ülke anti damping uygulaması yapar ise ana merkez, bağlı şirket veya
şubelere nihai mal yerine, yarı mamul ve tamamlayıcı mallarının değerini düşük
göstererek satımı yoluna gidebilmektedir. Bu durumda bağlı şirket veya şube,
yarı malları ve tamamlayıcı parçaları birleştirerek anti damping uygulamasından
kaçmaktadırlar. Anti damping uygulaması düşük fiyatlı yarı mamul ve tamamlayıcı
parça ithali yoluyla elimine edilmektedir. Ülkeler tarafından konulan değer
esaslı kotaları aşmak içinde düşük fiyat uygulaması ile kota kısıtından da
kurtula bilinir. Buna ilaveten birçok ülke, ülke dışında elde edinilen
nakdin ülkeye getirilmesine yönelik kısıtlar koyabilir. Bu nedenle ülkeye
aktarılacak nakdin transfer fiyatı artırılarak uygulanan her türlü finansal ve
mali kısıtlardan kaçınılır. Ancak dikkat edilmesi gereken noktalardan bir
tanesi de ulusüstü şirketlerin transfer fiyatlaması yoluyla edinilecek tüm
avantajları eş anlı olarak sağlaması pek mümkün görünmemektedir. Çünkü amaçlar, birbiriyle çatışmaktadır.
Örneğin, düşük transfer fiyatı, ithalat vergilerini azaltır, fakat ödenen
kurumlar vergisini arttırır. Daha yüksek bir transfer fiyatı, kurumlar
vergisini azaltır, fakat ithalat vergilerini arttırır.[42]
7- UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Öncelikle
konu ile ilgili mevzuat ilişkili kişi kapsamını çok geniş değerlendirerek
denetleme problemini de beraberinde getirmektedir. Transfer fiyatlandırmasına
yönelik eleştiri getirebilmek için işlemin salt ilişkili kişi ile yapılmış
olması yeterli değildir. Bu işlemin aynı zamanda emsaline uygun olmaması da
gerekmektedir.[43] Buna
göre ilişkili kişi kavramının gerçekte herhangi bir probleme neden olmayacağı
hatta fiyatlamanın emsaline uygun yapılması durumunda da gerek hazine zararı
gerekse ülke menfaatine herhangi bir zeval gelmeyeceği de aşikârdır. Ancak
mükelleflerin satış yaptıkları ilişkili kişileri belgelendirme zorunluluğu
vardır ve fark edilmeden satışın yapılması halinde de vergi incelemesi
esnasında tespitinde de mükellefin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ilgili ceza
hükümleri çerçevesinde cezalandırılması da kaçınılmaz olacaktır. Diğer taraftan
ortakların ilişkili kişi kapsamında değerlendirilmesinde kar payı oranının
dikkate alınmaması da ayrı bir sorundur. Şöyle ki Borsa İstanbul’da işlem gören
bir şirkete ait pay senetlerine sahip kişinin hissesini aldığı şirket ile mal
alış-verişinde bulunması durumunda bunun tespiti hususunu da ayrı bir
imkânsızlığa doğru yelken açılmaktadır.
Transfer
fiyatlamasında daha önce bahsedildiği üzere transfer fiyatı, pazarda oluşan
yani piyasa fiyatı ile uyumlu olmak zorundadır. Ancak ilişkili firmalar söz
konusu alış verişlerinde uygulanan fiyatı piyasada oluşan fiyatın altında ya da
üstünde belirleyebilmektedirler. Söz konusu durumda iyi niyetten bahsetmek çok
doğru olmayacaktır. Bu nedenle belirlenen transfer fiyatı emsallere uygun
olursa “transfer pricing” ama emsallere aykırı bir fiyat belirlenirse “transfer
mispricing” yani yapay transfer fiyatlaması ya da transfer fiyatlandırmasının
manipülasyonu denilmektedir. Yapay olarak belirlenen fiyatlar yoluyla vergi
peçelemesi/perdelemesi[44]
yapılmaktadır. Halbuki vergilendirme yapay olarak belirlenmiş fiyatlar
üzerinden değil, gerçek fiyatlar üzerinden yapılmalıdır. Bunun yasal dayanağını
da Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesi, vergilendirmede vergiyi doğuran olay
ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas alınır, ifadesine yer
vererek oluşturmaktadır.[45]
18.01.2007 tarih ve 26704 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Seri Nolu
Transfer Fiyatlandırılması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel
Tebliğ’in 3.1.2 bölümünde; “…ekonomik ve
sosyal olarak ilişkisi bulunan gerçek kişileri…” ifadesi yer almaktadır.
Ancak atfedilen Kurumlar Vergisi Kanunu’nun, 13/2 maddesinde bu ifadeye yer
vermeyerek hükmü olmayan bir maddeye gönderme yapmış bulunmaktadır. Bu durum
ise verginin yasallığı ile çelişik bir durum göstermektedir.[46]Transfer fiyatlandırmasında en önemli sorun, ilişkili
kişiler arasındaki işlemlerde uygulanan fiyatın neye göre belirleneceğidir.
Çünkü kusursuz emsal bulmak çok zordur. Genellikle bu sorun gerekli düzeltmeler
yapılarak çözülmeye çalışılsa da, gerekli düzeltme objektif bir kavram değil,
subjektiftir. Bu nedenle net bir emsal bedel bulmak genellikle zor olmaktadır.[47]
8- SONUÇ
Transfer
fiyatlaması küreselleşme birlikte çok önem arz eder bir noktaya gelmiştir.
Özellikle maliyet unsuru taşıyan vergi yükü kavramını dikkate alan çok uluslu
şirketler vergi yükü yüksek olan bölgelerden vergi yükü daha düşük olan
bölgelere doğru üretim ve dağıtım kanallarını kaydırmışlardır. Söz konusu
uygulama şirketlere karlılık anlamında ciddi bir miktarda bir getiri sağlarken
ana/merkez ülkeye ise vergi kaybı vermektedir. Söz konusu uygulama ile gelir,
kurumlar, KDV, gümrük vergileri gibi vergilerin tahsilinde ortaya çıkan azalma
ile kamu gelirlerini aşındırması nedeniyle ülkeleri yeni bir takım tedbirler
almaya itmiştir. Bu tedbirler başta OECD ve birçok ülke tarafından transfer
fiyatlaması kavramının tanımı, örneklemesi ve açıklamalarına yeni bir soluk
getirerek mevcut sorun dolayısıyla ortaya çıkacak vergi kaybının minimize
edilmesi amaçlanmıştır.
[1] Ferit
DEVELLİOĞLU; Osmanlıca- Türkçe
Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, 27. Baskı, Ankara, 2007, s. 28, 142.
[2] Ersin KAPLAN; Çok Uluslu Şirketler Çerçevesinde Transfer
Fiyatlaması, Vergi Dünyası, Sayı 386, Ekim 2013, s.57.
[3] Serkan AĞAR; Transfer Fiyatlaması-Örtülü Kazanç
Dağıtımı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2011, s.25.
[4] Mehmet Fatih
KARABULUT; Transfer Fiyatlandırmasının
Anlamını Biliyor Muyuz?, Vergi Dünyası, Sayı 392, Nisan 2014, s.98.
[5] Ersin KAPLAN; a.g.m., s.62.
[6] Ersin KAPLAN; a.g.m., s.63.
[7] Serkan AĞAR; a.g.e., s.29-30.
[8] Mehmet Fatih
KARABULUT; a.g.m., s.99.
[9] Elif CENKERİ; Transfer Fiyatlaması ve Türk Vergi Sistemi,
İstanbul Üniversitesi SBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005,
s.21-22.
[10]Serkan AĞAR; Transfer Fiyatlandırması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Hukuku (Vergi Hukuku) Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ankara, 2009, s. 23.& Mehmet Fatih KARABULUT; a.g.m., s.99
[11] Serkan ACUNER; Seçilmiş
Ülkeler Nezdinde Transfer Fiyatlandırması Uygulaması: Avrupa Birliği Üye
Ülkeler-I, Yaklaşım,
Sayı 243, Mart 2013, 65. .& Mehmet Fatih
KARABULUT; a.g.m., s.99
[12]Adem ANBAR; Çok
Uluslu İşletmelerde Transfer Fiyatlandırması, Vergi Dünyası, Sayı 324, Ağustos
2008, s. 106&Hüseyin IŞIK; Çok
Uluslu Şirketlerde Örtülü Kazanç ve Örtülü Sermaye, T.C. Maliye Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Yayın No: 2005/370,
Ankara, 2005, s. 41.
[13] Yakup TÜRK; İlan Edilecek Vergi Cennetlerinin
Belirlenmesinde Kriterler – 1, Vergi Dünyası, Sayı: 341, Ocak 2010, s. 94.
[15]Yasemin ÖZTAŞ; Transfer
Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Muhasebe Bilim Dalı
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s:20.&Mehmet Fatih
KARABULUT; a.g.m., s.100.
[16]Ersin NAZALI; Transfer Fiyatlandırması-I, Yaklaşım
Dergisi, Temmuz 2007, Sayı: 175, s.58.
.&Mehmet Fatih KARABULUT; a.g.m., s.100.
[17]OECD Transfer Pricing Guidelines For Multinational
Enterprises and Tax Administrations, OECD, Haziran 2010, s.19.
[18] Tuncay
KAPUSUZOĞLU; Vergisel Yönden Transfer
Fiyatlandırması, Oluş Yayıncılık, İstanbul, 2003, s: 3.
[19] Ramazan BİÇER; Transfer Fiyatlandırması Uygulama Rehberi,
TÜRMOB Yayınları, Ankara, 2009 s. 4
[20] Tuncay
KAPUSUZOĞLU; Transfer Fiyatlandırması
Nedir?,Vergi Dünyası, Sayı 205, Eylül 1998, s .55.
[21]Selahattin TUNCER; Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımında
Yaşanan Kaos, Yaklaşım, Şubat 2008, Sayı 182, s. 24.
[22] Cuma Ersin
DİREK; Distribütörler Neden İlişkili
Kişi Kabul Edil(me)melidir?, Vergi Dünyası, Sayı 389, Ocak 2014, s.50.
[23] Mehmet BATUN; Transfer Fiyatlamasında Düzeltme Müessesesi
ve Bazı Sorular, Vergi Dünyası,
Sayı 347, Temmuz 2010, s.78.
[24] Mualla
ÖNCEL&Ahmet KUMRULU&Nami ÇAĞAN; Vergi
Hukuku, Turhan Kitabevi, 19. Baskı, Ankara, 2010, s.341.
[25] Nuretttin
BİLİCİ; Vergi Hukuku, Seçkin
Yayıncılık, 23. Bası, Ankara, 2010, s.219.
[26] Mualla ÖNCEL ve
Diğerleri; a.g.e., .341.
[27] Caner ATİK; Gelir ve Kurumlar Vergisi Uygulamasında Gider Kabul Edilmeyen
Ödemeler, Vergi Dünyası, Sayı 340,
Aralık 2009, s.154.
[28]04.04.2007 tarih
ve 26483 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[29] Zihni KARTAL; Transfer Fiyatlaması, Vergi Dünyası, Sayı 317, Ocak 2008, s.43.
[30] Cem
TEKİN&Emre KARTALOĞLU; 5520 Sayılı
Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu, Ankara SMMM Odası Yayınları, Ankara, 2006,
s.148.
[31] Abdulkadir
DEMİRCİ; Transfer Fiyatlandırması
Uygulamalarında “Gerçekçi Bir Şekilde Sahip Olunan Seçenekler” Kavramı, Vergi
Dünyası, Sayı 365, Ocak 2012, s.49.
[32] Nurettin BİLİCİ;
a.g.e., s.221-222.
[33]Mualla ÖNCEL ve
Diğerleri; a.g.e., s.342.
[34]Zihni KARTAL; a.g.m., s.44.
[35] Mualla ÖNCEL ve
Diğerleri; a.g.e., s.342.
[36] Murat BATI; Kurumlar Vergisi Kapsamında Güvenlik
Müesseseleri ve Türev Ürünlerden Swapların Kullanımı Sonucunda Oluşan Vergisel
Özel Durumlar, Yaklaşım, Sayı 242, Şubat 2013, s.425.&Özkan ATİLA; a.g.m., s.27.
[37] Cuma Ersin
DİREK; a.g.m., s.51.
[38] Cuma Ersin
DİREK; a.g.m., s.53.
[39] S.Serdar SUNAY; Transfer Fiyatlandırması Uygulamalarında Dış Emsallerin Veri Tabanları Vasıtasıyla Tespiti, Vergi Dünyası, Sayı
339, Kasım 2009, s.155.
[40] Cuma Ersin
DİREK; a.g.m., s.56.
[41] Ersin KAPLAN; a.g.m., s.64.
[42] Ersin KAPLAN; a.g.m., s.64-65.
[43]Onur ELELE; Transfer
Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımında İlişkili Kişi Kavramı ve
Değerlendirmeler,
Vergi Dünyası, Sayı 318, Şubat 2008, s.42.
[44]Vergi mükellefleri ya da sorumlularının daha çok kendi çıkarlarını
gözeterek özel hukuk biçimlerini ve kurumlarını olağan kullanımları dışında
kötüye kullanarak vergi kaçırma gayesiyle düzenlenen sözleşmelere “peçeleme
sözleşmeleri” ya da “perdeleme işlemleri” adı verilir.(Murat BATI; Türev Araçların
Vergilendirilmesi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2012, s.224.)
[45] Mehmet Fatih
KARABULUT; a.g.m., s.107.
[46] Onur ELELE; a.g.m., s.44.
[47] Mehmet Fatih
KARABULUT; a.g.m., s.108.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)